18 Ağustos 2013 Pazar

Kocaman saçma hayatlar.

''Bana arkadaşını söyle sana kim olduğunu söyleyeyim.'' Sözünü severim çoğu insana da yanında ki insana göre etiket vururum ama kendime gelince yooo tövbe haşa kullandırtmam. Yaşadığınız yer küçük bir yer sayılırsa mutlaka çoğu insanla tanış olursunuz. Ne olduğunu ,kim olduğunu, kimlerle takıldığını, mezhebini ,fikrini zikrini her şeyini bilirsiniz.

Farklı insanlar tanıyıp değişik fikir akımlarına kapılıp bazen yolunuzdan şaşa bilirsiniz. Hiç alakanız olmayan hobilere merak sarar , hanzo insanlara selam vermek zorunda kalıp, babam yaşımdaki heriflerle kanka ayağına yatabilirsiniz. Sokak da görüp selam vermeyeceğiniz ablalarla enseye şaplak konuma gelip sahte sahte hihihi diye ağzınız bir metre yayvan dolaşa da bilirsiniz.

Etrafınızda ki insanlara yalanlar söylemeye başlayıp kendinizi sevdirmek için oranızı buranızı parçalayacak hale gelmeye başladığınız an eyvahlar çekip kaçacak delik ararsınız.Tabi ki de bu ana kadar olan her şey size normal gelmektedir ve etrafınızda sizi uyaran insanlar sizi çekemeyen kıskanç varlıklardır.

Hayatta pişmanlık duyulacak tek şey olmadık insanlara olmadık değerler verdiğinizi anladınız andır. O ana kadar kaybettiğiniz insanlar vazgeçtiğiniz hayatları kavramaya başlarsınız. Ve ding dong gerçek dünyaya hoş geldiniz. Salakça davranışlarınız, yalanlarınız ve kaybettikleriniz ile başbaşasınız.

 Benim böyle dönemlerim olmadı mı tabi ki ergenlikteyken oldu / olmuştur. Koskoca insanlar bu durumu şimdi şimdi yaşıyorlar ya işte ben buna çok gülüyorum. Çalışıp bir hayat kurması veya eğitim alması gereken insanlar o cafe bu bar aman sabahlar olmasın salak saçma insanlarla vakit öldürmekte. Gözüm de sözüm de yok sadece zaman akıp geçiyor diyorum.

 Bu mudur? Bitmeyen ergenlik.
 Bu mudur? Sorgusuz sualsiz yaşamak.
 Bu mudur? Beş para etmeyecek arkadaşlıklar.

15 Ağustos 2013 Perşembe

Ağustos çilesi.


Ağustosun kavurucu sıcağı gündüz insanı felç etmeye başladı. Akşam da sanki 34 derecelik sıcaklık ona ait değilmiş gibi buz devrini biz insancıklara yaşatmaya başladı. Bu havalarda makyaj yapsan akıyor panda yavrusuna dönüyorsun 3 4 saat içinde, makyaj yapmasan solmuş kurumuş gitmiş genç yaşta ince hastalığa yakalanmış gibi görünüyorsun; hadi makyajı geçtim ya saçlar? Salık dursa havanın cazibesine dayanamayıp isyan direği gibi toplu saç direnişiyle karşılaşıyorsun , toplasan 3 yaşında ki çocuk gibi saçların oradan buradan firar ediyor en iyisi topuz diyerek topuz yapıyorsun o da arada bir kendini hatırlatıyor ben buradayım heyyy diyerek. Tamam saçı başı da geçtim bu sıcaklarda kızların kıl tüy dertlerine ne olacak? Pantolon da giyilmez ki her gün hele benim gibi narin seniz kesin pişik olursunuz ya da isilik olursunuz. Yaz aylarında sevgililerinizden haber alamıyorsanız  korkmayın 1 2 saat bekleyin orasını burasını bakıma alıp etek , elbise , şort için hazırlık yapıp hayata döneceklerdir.
 Yaz erkeklere geliyor he heyyyy giy şortu çık temiz iş. Yaz demek kadınlar için eziyet demektir. Bir ağustos akşamında oturup hemcinslerime yazıyorum: Ne çektik be.
 
Bu mudur? Benim ağustosla imtihanım.
  Bu mudur? Benim hemcinslerimin çektikleri.
  Bu mudur? Benim derdim tasam.


5 Ağustos 2013 Pazartesi

Korkuyorum karanlık gelecekten.











 İnsanlar hayatlarını kendileri mi çizer?
 Kaderlerini başkaları mı belirler?
 Yaşantılarının nasıl olacağı hakkında söz sahibi değiller midir?

 Şu son yaşanılan dönem de insanlar duyarsız kalıyorsa çevresinde yaşanılan olaylara karşı ve gerçekten insanlık yok oluyorsa ' insanlık bu mudur' diye sorgular oluyor insanlar kendi kendilerini.. Dünyanın çivisi çıkmış diyerek koltuğumuzda oturmak bize yakışıyor mu hiç?

 Elimize çekici alıp çıkmış çiviyi çakmaya çalışmak bu kadar mı zor ?

 Birileri öldürülüyor , birilerine tecavüz ediliyor , yan komşunun kocası tutuklanıyor , en başta gelenler müebbet alıyor , dört duvardan tabutlar yapılıyor , insan canına kıyanlar sokaklarda geziyor , kardeş kardeşe düşman oluyor , kapı bir komşumuzdan etnik kökeni yüzünden uzaklaştırıyoruz , dinini istediği gibi yaşayanları ötekileştiriyoruz , tanımadığımız insanları damgalıyor ve her şey olması gerekenmiş gibi yaşıyoruz.

 Geceleri vicdanı rahat rahat yataklarımız da uyuyoruz. Bana dokunmayan yılan bin yaşasın diyoruz her haberden sonra . Bir gün yılanın gelip bizi sokmasından o kadar korkuyoruz ki onu alkışlayıp baş tacı yapıyoruz. Alkışlayan ellerimiz yanmayacak mı sanıyoruz? Göz yaşlarımız akmayacak mı sanıyoruz? Bizim evimizden acı feryatlar çıkmayacak mı sanıyoruz? Kim diye bilir ki  benim kızıma kimse tecavüz edemez diye? Kim diye bilir ki benim oğlum kaza kurşununa kurban gitmeyecek diye ? Kim diye bilir ki bir gün benim seçimim bana sırt dönmeyecek diye?

 Susalım hep beraber belki bir gün yaşanılan karanlığa bir mum yakar birileri.

 Bu mudur? Korkulan karanlıklar?
 Bu mudur? Aydınlık bekleyişlerimiz.
 Bu mudur? Susturuluşumuz.

13 Temmuz 2013 Cumartesi

İnsanların bir ağaçtan farkı var mıdır?

 Her güzel şeyin bir sonu var mıdır? İşte tam da bu soru ile irdelemeye başladım hayatımı , derinlere indikçe canımın yandığını hissettim . Anladım ki her güzel şeyin bir sonunu da yaşamışım.

Hayat size ne sunar sizden ne alır bilemezsiniz. Beş dakika önce yanınızda nefes alan insanın nefes almadığını fark edersiniz , uyumadan önce size sarılan insanın ertesi gün gittiğini görürsünüz, yanınızda mutlu oturan insanın bir saat sonra intihar edeceğini bilemezsiniz ,her gün uğradığınız bakkal amcanın dükkanının kapısına ölüm sebebiyle kapalıyız yazacağını bilemezsiniz , bir gün önce seni seviyorum diyen insanın bir gün sonra seni sevmiyorum diyeceğini bilemezsiniz , şakalaşarak evden çıktığın ailenin üyelerini bir daha göremeyeceğini bilemezsiniz..
 Unutmak istediğimiz zamanlar tam da bu zamanlardır. Unutsak hayat yaşanabilir olacaktır aslında. Unutmazsak yaşayabilir miyiz ki öyleyse? Zordur hayatın şifrelerini çözmek , çözmeden yaşamaya çalışmak.

 Elinize kağıdı kalemi alıp nefret ettiğimiz günleri saatleri yazsak her şey uçsa gitse ne güzel olurdu . Bunun yerine sadece o anıları bir deneyim olarak sınıflandırmak, eski sandığımıza kilitlememek gerek. Dökülen gözyaşlarını , sarf edilen sözleri ,kırılan kalpleri ve acıyla geçen dönemleri tekrar tekrar yaşamamak için. Kısacası hazmedeceksin haz-me-de-cek-sin.

  Her insanın yaşaması gereken anlar vardır. Bu anlar insanları ya olgunlaştırır ya da çürütür. Olgunlaşmak seni yaşlandırmaz aksine gençleştirir bir kez daha anlarsın çocukluk anılarının ne kadar güzel olduğunu ve tekrar o günlerde ki gibi yaşamaya çabalarsın.

 Hayatı ucundan tutmamak gerek belkide. Avuçların kana yana kadar sıkıda tutmamak gerek. Dengeyi kurmak zordur ama nefes alacak kadar boşluk da bırakmazsak olur mu hiç?

 Ne gelirse gelsin insanın başına nefes almaya devam ediyorsa daha hiç bir şey bitmiş değildir o kişi için. Hayat ne sunar bize bilemeyiz fakat hayatımızın şekillenmesi bizim elimizdedir. Kader bir döngüdür . 'Kadere boyun eğdim yaşıyorum abla' diyenlerin kaderi değil de hayatı yaşadıklarını hatırlatmak bana düşmez. Yaşam bir ağacın tohum halinde toprağa düşmesi ile başlar. Tohum zamanla fidan olur. Fidana su ve toprak verip sabır gösterdikçe büyümeye uzamaya başlar. İlk yapraklarını oluşturur, dalarını çıkartır, kabuklarını kalınlaştırır ve tomurcuklarını çıkartmaya başlar, meyvelerini verir en sonunda olgunlaşıp çoğalır. Kendine verilen toprağın suyun karşılığını vermeye başlar. Ağaç dallarını budadılar diye vazgeçer mi büyümekten hiç tekrar gövdesinin uygun yerinden bir dal çıkarmaya başlar. Bu süreç uzun yıllar boyu sürüp gider. Bir gün o da yaşlanır eğilip bükülmeye başlar  yavaş yavaş geldiği yere toprağa geri döner. Ne farkımız var bir ağaçtan ?

Hayatı  bilinmezlikler üzerine bu kadar kurgularsak nasıl yaşarız? Nefes almak zor geliyorsa akciğerlerimiz den vazgeçebilir miyiz hiç?? Önümüze engeller koydular diye geri dönebilir miyiz zirve noktasından?


Acıyı da yaşamalıyız mutluluğu da kederi de sevinci de var da olmalıyız zamanı geliğinde yok da olmayı bilmeliyiz. Kısacası yaşamak için değil yaşamak istediğimiz için yaşayıp bize sunulanlar ile kendimize saygı duyarak yaşamalıyız.

Bu mudur? Benim gecenin dördündeki iç savaşım.
Bu mudur? Elimi masaya vurmam.
Bu mudur? Yaşadığım yaşamı sorgulamam.


11 Temmuz 2013 Perşembe

Kadınları çözmek zor.

 Kadınları çözmek zor vesselam . Ben bile kendimi anlayamıyorken siz beni nasıl anlayacaksınız pehhheee. Bir kadının en büyük düşmanı yine bir kadındır derler onaylıyorum. Son günlerde okuduğum kitaplar gerek çevremde gözlemlediğim olaylardan dolayı bu sözü bir kere daha onaylıyorum.

 İş yerinde egoları tatmin olmayan bayanlar en yakın konumundakini oldum olası çekemezler ( bu bir bayansa özellikle). Ne şirretlik ne cazgırlık varsa yaparlar. Emir verme yetkileri olmasa bile şunu yap bunu yap ay o giydiğin ne ? senin ki pek tipsiz, hiç beğenmiyorum yaptığın işi diye diye 8 saatini 10 saatini yer bitirirler söyleyemiyorlar mı itici bakışlarıyla oyar geçerler. Çevrenizde böyle bir kişi varsa takmayın geçin , ne  demiş atalarımız havlayan köpek ısırmaz.

 Hayatlarının en hatırlanan günleri bayanların okulda geçer çünkü bir askerlik anımız bir sünnet maceramız yoktur bizim. Okuldayken hatırlıyor musun diye kurulan cümlelerin yarısını çekilemeyen kızlar oluşturur. Sümüklü Ayşe şimdi öğretmen olmuş zaten okulda da hiç tahtadan oturmazdı bilmiş bilmiş konuşmaz mıydı birde yoluver. Candanı gördün mü? Manken gibi bir çocukla o çarpık ayaklarıyla, tahta göğüsleriyle nereden buluyor bu kız bu çocukları! Demet amfiye giren kızı gördün mü nasıl bir etektir o atletini uzatıp gelmiş sanki nasılda burnu kalkık.

 Bir de ikinci kadın olma durumu var. Sen gel 'kalede kaleci var diye gol atmayalım mı?' sözünü duy erkeklerden kız başına uygulamaya çalış. Anlayamıyorum hiç deliriyorum hatta bu duruma. Kendilerinin sevgililerine yapılsa neler hissederler ki ? 'ay gel canım benim mide geniş hep beraber takılırız mı ? 'diye söylerler acaba? Ben gayet gel buraya bir güreşelim moduna girerim . Bir de bu kızların çocuğun sevgilisine b.k atma halleri yok mu beni benden alıyor: şaşı bu kız ,bacakları da bir dana budu bir manda buduyla yarışır ovvv göğüs yerine düğmeleri var acaba  çocuk sütyeni bile bulabiliyor mu? Şimdi fark ettim pazardan mı giyiniyor bu? Atmadı taş kalmaz yani. En son olarak da sanal alemi işin içine sokup kızın sayfasını aşındırırlar yaptıklarını taklit etmeye bile başlarlar. Tabi eğer kızın sevgilisi de ayran gönüllüyse kızda durmadan yeşil ışık yakıyorsa al takke ver külah yaparlar hooobidik oldu da bitti maşallah.

 Kısacası biz kadınlar aslında çok akıllı , zeki , sevecen , dedikoducu , şeytan , melek , hırslı ve aşk dolu tutku dolu varlıklarız. Hem güleriz hem ağlatırız hem üzeriz hem mutlu ederiz. ( kendimizde övelim . )

 Her insan bir değildir tabi ki ama çoğumuz hayatta bu kesimle de karşılaşmıyor mu? Bu kesime katılmıyor mu?

Bu mudur? benim hemcinslerimle alıp vermediğim.
Bu mudur? kıskançlıklarımız.
Bu mudur? şeytana bile pabucu ters giydirmemiz.



             

22 Haziran 2013 Cumartesi

Masum bir istekti Taksim Gezi Parkı ağaçlarının nefes alması.

Geç kalınmış bir yazı.. Olayların yatışmasını bekledim fakat aksine olaylar yatışmak yerine çığ oldu büyüdü. Masum bir istek '28 mayıs Taksim Gezi Parkı ağaçlarına dokunmayın nefesimizi kesmeyin' isteği tepki olarak algılandı aşağılandı ,damga vuruldu, partilere alet edildi ve bu seferde ağaçlar değil masum istekli insanlar hedef alındı.




 
İstanbul gezi parkında başlayan bu istekler Ankara,Balıkesir,Bursa,İzmir,Adana,Hatay, Antalya, Eskişehir , Çanakkale,Denizli ve birçok şehire yayıldı. Hiç bir şekilde bu istekleri ciddi bulunmayan , aşağılanan , ötekileştirilen , çapulcu ilan edilen ,
marjinal olarak tanımlanan , sosyal medya gençliği olarak tanımlanan  bir çok sıfatlara layık görülen  ve görülmeye de devam eden bir topluluk oluşmaya başladı.
 Ben Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıyım bu ülkeyi ve büyük önder Atatürk'ü çok seven bir gencim benim başka bir sıfatım yoktur.
Ülkemi yaşanır kılan bayrağına , marşına , toprağına , doğasına Ata'mın da vurguladığı gibi son nefesime kadar sahip çıkacağıma and içmiş bir gencim. Bu yüzden kimse beni olması gerekeni savunduğum için , ülkemde ki ağaçları koruduğum için ,özgürlüğümü , hakkımı savunduğum için beni yargılayamaz. Laik bir hukuk devletinde yaşıyorum demek güç bugünlerde. Sorgulayan , istekte bulunan ve hakkını savunan insanlara karşı halkının asayişini , güvenliğini sağlamak ve onları korumakla görevli insanları halkına baskı yapmaya zorlayan bir ülke ne kadar laik, ne kadar, özgür, ne kadar demokratiktir? son günlerde bu düşünceler insanları sokağa dökmüyor mu sizce de?







Eskişehir'de hükümetten istekte bulunan halkın sesini 30 mayıs-1 haziran tarihlerinde duymaya başladık. İlk gece müdahale çok sert yaşandı Üniversite caddesinde bibergazlı , tomalı ,joplu müdahale sabahın ilk saatlerine kadar sürdü. Süre gelen günlerde Yunusemre caddesinde Espark önünde devam eden eylemler 20 haziran gecesine kadar devam etti ve hala etmekte. Öğrenci şehiri olan Eskişehir'de öğrenciler başta olmak üzere her yaştan insan haklarını sokakta aramaya çalıştı kimsenin iteklemesi , çağırması , mesajı olmadan insanlar sokaklara döküldü . Sokağa çıkamayan evinde tavasıyla tenceresiyle camlardan , balkonlardan ses çıkararak ışıklarını açıp kapatarak , alkışlayarak eyleme destek verdiler.
Espark önünde kurulan direniş çadırları , evlere asılan Türk bayrakları , sokaklarda sabahlayan insanlarıyla Eskişehirliler geziparkı eylemlerine destek verdiler. İlk geceden ve 1 2 günden sonra müdahalede bulunulmadan insanlar haklarını savundular ağır bir şekilde gelen çadırları kaldırmak , yazılan yazıları silmek ve eylemcileri gözaltına almak amaçlı 17 haziran sabahı başlatılan ve etkili olan müdahale 18 haziran, 19 haziran ve 20 haziranda da devam etti. Bir çok kişi gözaltına alındı , darp edildi , yaralandı . Evimizin içi bile güvenli olmamaya başlamıştı ki müdahale son buldu. Öğrencilerin sınavları bitip evlerine dönmesi de eylemlerin katılımının azalmasına sebep oldu.
 Sokağa çıkarken acaba bugün başıma ne gelir diye düşünürken buluyorum kendimi , yatağımda uyuyamaz hale geldim. Bir çok insanında benim gibi olduğunu biliyorum.


Unutulmaması gerekir ki vatandaşlar bir milleti oluşturur . Ayrıştırılamaz , bölünemez ve görmemezlikten gelinemez. İktidara gelmek zordur. Orada kalmak daha da zordur. Milyonların isteği asla gözardı edilmez. Edilirse oturulan koltuklarda sabit kalınamaz. Unutulmaması gerekir ki tahtlar yıkılır koltuklar çekilir . Kibir , kin ve zorbalık bir iktidara yakışmaz.

 Milyonlar ayakta , milyonlar durmakta , milyonlar yürümekte. İktidar nerede?

Bu mudur? Özgürlük anlayışı.
Bu mudur? Hakkını savunan insanlara yapılan zulüm.
Bu mudur? İktidar anlayışı.

19 Mayıs 2013 Pazar

Keşke Hastalıklar, Ölümler ve Kazalar olmasa.

 İnsanlar beklenmedik anlarda,  beklenmedik olaylarda ve beklenmedik zamanlarda lap diye olgunlaşırlar. Bir ertesi gün için plan program yaparsın giyeceğin kıyafeti bile ayarlarsın ama o günü yaşayamadan bambaşka bir güne uyanırsın.

Hastalık , kaza , ölüm hiç beklenmedik anlarda bulur insanı. Hiç bir şey olmaz sandığın insanın kötü haberini alırsın bir gün ve o gün hayatındaki tüm değerleri sorgulamaya başlarsın. Neden diyerek sorduğun sorulara cevap bulmak istersin bulamazsın. Ağlarsın saatlerce ağlarsın ama elinde göz yaşından başka bir şey olmadığını fark edince donup kalırsın. Ne doktor olabilirsin ne ilaç ne merhem bir sıfat bulmaya çalışırsın bulamazsın yoktur çünkü var oluşunun bir sebebi o anda. Sözün kısası insanın elinden bir şey gelmediğini anladığı anda büyür. Kaç yaşında olursa olsun. Karanlıktan korkan bir çocuk olsa bile o anı yaşamamak için karanlıkta bile kalır durama gelirsin. Yalnızlıktan korksan bile yalnız kalabilirsin. Ölümden korksan bile ölmeyi göze alabilir duruma gelebilirsin.

 O anlarda insanın dostları , akrabaları , ailesi varsa yanında dimdik ayakta durabilir. Korkar ama bilir sırtında el olduğunu. Sadece durup dua eder Allah'a ne olur kimseye zarar gelmeden bitsin gitsin diye. Dualar sevdiklerinizi ayakta tutar , iyi dilekler sevdiklerinizi ayakta tutar , sevgi sevdiklerinizi ayakta tutar.

 İnsan bin kez ölür sevdiği kişiyi hasta yatağında görünce.. Bugüne kadar ne zaman hayatı sorgulasam bir insanı hasta yatağında çaresiz gördüm . Kimse çaresiz kalmaz umarım. Bir kez daha şükür ediyorum Babam iyi ki var.. Ailem , dostlarım , sevdiklerim iyi ki varlar.

Hasta olan herkes şifasını bulur inşallah.

 Bu mudur? Benim dualarım.
 Bu mudur? Benim kayıp etmeye korktuklarım.
 Bu mudur? Benim olgunluk dönemlerim.