13 Temmuz 2013 Cumartesi

İnsanların bir ağaçtan farkı var mıdır?

 Her güzel şeyin bir sonu var mıdır? İşte tam da bu soru ile irdelemeye başladım hayatımı , derinlere indikçe canımın yandığını hissettim . Anladım ki her güzel şeyin bir sonunu da yaşamışım.

Hayat size ne sunar sizden ne alır bilemezsiniz. Beş dakika önce yanınızda nefes alan insanın nefes almadığını fark edersiniz , uyumadan önce size sarılan insanın ertesi gün gittiğini görürsünüz, yanınızda mutlu oturan insanın bir saat sonra intihar edeceğini bilemezsiniz ,her gün uğradığınız bakkal amcanın dükkanının kapısına ölüm sebebiyle kapalıyız yazacağını bilemezsiniz , bir gün önce seni seviyorum diyen insanın bir gün sonra seni sevmiyorum diyeceğini bilemezsiniz , şakalaşarak evden çıktığın ailenin üyelerini bir daha göremeyeceğini bilemezsiniz..
 Unutmak istediğimiz zamanlar tam da bu zamanlardır. Unutsak hayat yaşanabilir olacaktır aslında. Unutmazsak yaşayabilir miyiz ki öyleyse? Zordur hayatın şifrelerini çözmek , çözmeden yaşamaya çalışmak.

 Elinize kağıdı kalemi alıp nefret ettiğimiz günleri saatleri yazsak her şey uçsa gitse ne güzel olurdu . Bunun yerine sadece o anıları bir deneyim olarak sınıflandırmak, eski sandığımıza kilitlememek gerek. Dökülen gözyaşlarını , sarf edilen sözleri ,kırılan kalpleri ve acıyla geçen dönemleri tekrar tekrar yaşamamak için. Kısacası hazmedeceksin haz-me-de-cek-sin.

  Her insanın yaşaması gereken anlar vardır. Bu anlar insanları ya olgunlaştırır ya da çürütür. Olgunlaşmak seni yaşlandırmaz aksine gençleştirir bir kez daha anlarsın çocukluk anılarının ne kadar güzel olduğunu ve tekrar o günlerde ki gibi yaşamaya çabalarsın.

 Hayatı ucundan tutmamak gerek belkide. Avuçların kana yana kadar sıkıda tutmamak gerek. Dengeyi kurmak zordur ama nefes alacak kadar boşluk da bırakmazsak olur mu hiç?

 Ne gelirse gelsin insanın başına nefes almaya devam ediyorsa daha hiç bir şey bitmiş değildir o kişi için. Hayat ne sunar bize bilemeyiz fakat hayatımızın şekillenmesi bizim elimizdedir. Kader bir döngüdür . 'Kadere boyun eğdim yaşıyorum abla' diyenlerin kaderi değil de hayatı yaşadıklarını hatırlatmak bana düşmez. Yaşam bir ağacın tohum halinde toprağa düşmesi ile başlar. Tohum zamanla fidan olur. Fidana su ve toprak verip sabır gösterdikçe büyümeye uzamaya başlar. İlk yapraklarını oluşturur, dalarını çıkartır, kabuklarını kalınlaştırır ve tomurcuklarını çıkartmaya başlar, meyvelerini verir en sonunda olgunlaşıp çoğalır. Kendine verilen toprağın suyun karşılığını vermeye başlar. Ağaç dallarını budadılar diye vazgeçer mi büyümekten hiç tekrar gövdesinin uygun yerinden bir dal çıkarmaya başlar. Bu süreç uzun yıllar boyu sürüp gider. Bir gün o da yaşlanır eğilip bükülmeye başlar  yavaş yavaş geldiği yere toprağa geri döner. Ne farkımız var bir ağaçtan ?

Hayatı  bilinmezlikler üzerine bu kadar kurgularsak nasıl yaşarız? Nefes almak zor geliyorsa akciğerlerimiz den vazgeçebilir miyiz hiç?? Önümüze engeller koydular diye geri dönebilir miyiz zirve noktasından?


Acıyı da yaşamalıyız mutluluğu da kederi de sevinci de var da olmalıyız zamanı geliğinde yok da olmayı bilmeliyiz. Kısacası yaşamak için değil yaşamak istediğimiz için yaşayıp bize sunulanlar ile kendimize saygı duyarak yaşamalıyız.

Bu mudur? Benim gecenin dördündeki iç savaşım.
Bu mudur? Elimi masaya vurmam.
Bu mudur? Yaşadığım yaşamı sorgulamam.


11 Temmuz 2013 Perşembe

Kadınları çözmek zor.

 Kadınları çözmek zor vesselam . Ben bile kendimi anlayamıyorken siz beni nasıl anlayacaksınız pehhheee. Bir kadının en büyük düşmanı yine bir kadındır derler onaylıyorum. Son günlerde okuduğum kitaplar gerek çevremde gözlemlediğim olaylardan dolayı bu sözü bir kere daha onaylıyorum.

 İş yerinde egoları tatmin olmayan bayanlar en yakın konumundakini oldum olası çekemezler ( bu bir bayansa özellikle). Ne şirretlik ne cazgırlık varsa yaparlar. Emir verme yetkileri olmasa bile şunu yap bunu yap ay o giydiğin ne ? senin ki pek tipsiz, hiç beğenmiyorum yaptığın işi diye diye 8 saatini 10 saatini yer bitirirler söyleyemiyorlar mı itici bakışlarıyla oyar geçerler. Çevrenizde böyle bir kişi varsa takmayın geçin , ne  demiş atalarımız havlayan köpek ısırmaz.

 Hayatlarının en hatırlanan günleri bayanların okulda geçer çünkü bir askerlik anımız bir sünnet maceramız yoktur bizim. Okuldayken hatırlıyor musun diye kurulan cümlelerin yarısını çekilemeyen kızlar oluşturur. Sümüklü Ayşe şimdi öğretmen olmuş zaten okulda da hiç tahtadan oturmazdı bilmiş bilmiş konuşmaz mıydı birde yoluver. Candanı gördün mü? Manken gibi bir çocukla o çarpık ayaklarıyla, tahta göğüsleriyle nereden buluyor bu kız bu çocukları! Demet amfiye giren kızı gördün mü nasıl bir etektir o atletini uzatıp gelmiş sanki nasılda burnu kalkık.

 Bir de ikinci kadın olma durumu var. Sen gel 'kalede kaleci var diye gol atmayalım mı?' sözünü duy erkeklerden kız başına uygulamaya çalış. Anlayamıyorum hiç deliriyorum hatta bu duruma. Kendilerinin sevgililerine yapılsa neler hissederler ki ? 'ay gel canım benim mide geniş hep beraber takılırız mı ? 'diye söylerler acaba? Ben gayet gel buraya bir güreşelim moduna girerim . Bir de bu kızların çocuğun sevgilisine b.k atma halleri yok mu beni benden alıyor: şaşı bu kız ,bacakları da bir dana budu bir manda buduyla yarışır ovvv göğüs yerine düğmeleri var acaba  çocuk sütyeni bile bulabiliyor mu? Şimdi fark ettim pazardan mı giyiniyor bu? Atmadı taş kalmaz yani. En son olarak da sanal alemi işin içine sokup kızın sayfasını aşındırırlar yaptıklarını taklit etmeye bile başlarlar. Tabi eğer kızın sevgilisi de ayran gönüllüyse kızda durmadan yeşil ışık yakıyorsa al takke ver külah yaparlar hooobidik oldu da bitti maşallah.

 Kısacası biz kadınlar aslında çok akıllı , zeki , sevecen , dedikoducu , şeytan , melek , hırslı ve aşk dolu tutku dolu varlıklarız. Hem güleriz hem ağlatırız hem üzeriz hem mutlu ederiz. ( kendimizde övelim . )

 Her insan bir değildir tabi ki ama çoğumuz hayatta bu kesimle de karşılaşmıyor mu? Bu kesime katılmıyor mu?

Bu mudur? benim hemcinslerimle alıp vermediğim.
Bu mudur? kıskançlıklarımız.
Bu mudur? şeytana bile pabucu ters giydirmemiz.