17 Aralık 2013 Salı

Kış demek aşk demek!

 Sevmiyorum soğuk havayı ama aşığım kışa. İliklerimize kadar buz tutsak da kışın hayat çok tatlıdır. Sevmiyorum kışı diyen varsa yazdıklarımı okuduktan sonra vazgeçecek ulayn.

 Kış benim için bir bardak boza bir bardak sıcak çikolata bir bardak salep bir bark sıcak çaydır. Çok seviyorum ağzım burnum donunca sıcacık bardağa yapıştırıp ısıtmayı, sen sevmiyor musun? Popomun soğuktan donmasına ramak kala sobaya yada kalorifere yapışıp ısıtmanın verdiği o karıncalanma hissini seviyorum, sen sevmiyor musun? Sevgilimin elini o soğuk havada morarıncaya kadar tutup en sonunda pes edip cebime sokmayı çok seviyorum ,sen sevmiyor musun? İçlik giyip robot gibi hareket etmeye bayılıyorum heyyy benim gibi bayılmıyor musun , sevmiyor musun?

 Her sabah yatağından heyecanla  kalkıp camdan kar yağıyor mu diye bakmanın  kıymetini sen ben o  bilmezsek kim bilecek? Kimse kışa aşkla bakmadığı için bu sene oramız buramız donuyooor!



 Kış aşk demektir sıcak şarap, şömine ve battaniye üçlüsünü unutmayalım. Gerçek hayata vuralım çay , kalorifer, battaniye ve sevgiliniz size en büyük aşkı yaşatmıyor mu?

 Kar topu oynayıp, poşetle kayıp, kardan adam yapmayan var mıdır? Kardan adamı yaparken mükemmel erkeği yaptım deyip sarılmayan bacım var mı? Kardan kadın yapıp bikini giydirip yanında fotoğraf çektirmeyen erkek kardeşim var mı? Yok yok yok dediğinizi duyar gibiyim.
 
 Noel babayı beklemeyen , yıl başı ağacı görünce gülümsemeyen , okullarda yapılan yılbaşı hediye çekilişine katılan
insan kışı sevmez mi?

 Kışı sevelim  kışa sahip çıkalım.

 Bu mudur? Benim kış aşkım.
 Bu mudur? İnsanlara kışı sevdirme çabalarım.
 Bu mudur? Kışım aşkım.

9 Ekim 2013 Çarşamba

Kelimin merhemi var.

 Kelin merhemi olsa kendi başına sürerdi köşeme hoş geldiniz. Yeni yeni öğrendiğim her duyduğuma inanıp uyguladığım herkes tarafından bilinir. Kobay olarak çok kullanıldığım doğrudur. Ben yandım sizde yanmayın diye her uyguladığım güzellik , bakım ve onarım bilgilerini paylaşmaya karar verdim. İlk olarak cilt güzelliğimizi koruyalım temamız altında azcık zırvalayayım.
 Yağlı bir cilde sahipseniz benim gibi ne yapsanız etseniz yüzünüzün yada vücudunuzun herhangi bir köşesinde sivilcelerle savaşırsınız . Savaşınıza katkıda bulunacak en güzel 3 yöntemi uygulayıp galip gelebilirsiniz:

1. T bölgenizde çok yağlanma oluyorsa ; 1 tatlı kaşığı bebek pudrasına, yarım limonun suyunu sıkarak karıştırın krem kıvamına geldiğinde suyla ıslatılmış yüzünüze (göz altları hariç)maske yaparak uygulayın. Biraz yanma oluyorsa bilin ki o lanet olası yağ zerreciklerinden kurtuluyorsunuz dur. Yarım saat bekledikten sonra kesinlikle su yardımıyla temizleyin.Tahriş etmiyor cildi güvenerek uygulaya bilirsiniz  Hafta da 3 4 kez ya da her gün kullanılabilir..

2. Kuru ama sivilceli bir yüzünüz varsa ; 2 tatlı kaşığı saf
gül suyuna, 1 tatlı kaşı bebek pudrasını karıştırıp krem kıvamına getirip yüzünüze uygulaya bilirsiniz. Hem yüzü nemlendiriyor hem yumuşatıp hem de sivilceleri kurutuyor. Kesinlikle yarım saat bekletip su ile durulayın. Her gün uygulanabilir.

3. Peeling yapmak istiyorsanız da çok paralar dökmenize gerek yok: Türk kahvesini istediğiniz şeker oranında yapıp köpürte köpürte tadını çıkarta çıkarta için tek şartla  telvesi dibine çökene kadar. Dibe çöken bu telveyi ıslak yüzünüze göz altları dahil masaj yaparak uygulayın 15 ya da 10 dakika beklettikten sonra yüzünüzü su ile durulayın. Kuru ciltler hafta da 2 kere , yağlı ciltler ise 3 4 kere uygulaya bilirler. Bebek poposu gibi pürüzsüz ve taze bir cilde sahip olabilirsiniz. Ek olarak maden suyunun asidi kaçtıktan sonra yüzünüzü temizleye bilirsiniz kahve sevmiyorsanız.

Bu mudur ? benim cilt ile imtihanım.
Bu mudur ? sivilcelere karşı açtığım savaşım.
Bu mudur ? bebek pudrasına takmamın sebebi.

16 Eylül 2013 Pazartesi

Aldatma vol. bilmem kaç?

Bir bardak kahvenin bile hatırı varda yanı başındaki kalbindeki insanın hatırı yok mu? Hayatta en çok aldatma eyleminden nefret ettim kadar düşmanımdan nefret etmediğimi bilmeyen yoktur. Bu kaçıncı aldatma yazım onu bile bilmiyorum , çevremde aldatan aldatılan gırla olunca yazasım geliyor.
 Neyse anacığım 27 yıllık eşine bile güvenemiyorsa bir kadın kimse kimseye güvenmesin. Sen 19 yılını çoluğun çocuğun olmadan karıcığın ile mutluluk oyunu oynayarak geçir. Üstüne bu evliliği tam yapalım diye 2 çocuğun bakımını üstlen sonra gel bu anne yaptığın kadını aldat. Vur kafaya çaydanlığı masayı sandalyeyi.
Hadi aldattın be salak neden kadının ağzına burnuna gözüne sokarak yapıyorsun bu işi.

Aldatan insan davranış adımları:
ADIM 1. Yeni yeni kıyafetler, apaçi tavırlar.
ADIM 2. Yeni bir telefon , mail adresi , facebook , twitter , foursquare , instagram vb  her tür kitle iletişim araçları üyeliği edinimi.
ADIM 3. Yeni arkadaşlar.
ADIM 4. Yeni yeni huylar yeni yeni tavırlar.
ADIM 5. Dünya bilmem nereme davranışları.
ADIM 6. En önemlisi sizden uzaklaşması ama size en yakın olması.
 Yanlış yazmadım kafa sallamayın sizden ruhsal olarak uzaklaşır ama bit beyinleri bunu yanlış bulduğu için size o kadar bebeğiiim davranmaya başlarlar ki mide bulandırır.
ADIM 7. Akşam eve gelmemeler , iş toplantıları , arkadaş buluşmaları baş gösterir.
ADIM 8.Gizli gizli telefon konuşmaları başlar. Başladığı an aldatılan kişi uykudan uyanır. Ayşe/Mehmet sen beni aldatıyor musun soruları baş gösterir.
ADIM 9. İnkar etme aşaması başlar; dini kitapların , ekmeklerin , değerli insanların üzerine yemin edilir.
ADIM 10. Artık suyunu çıkarmaya başladıkları evre gelir çatar kapıya aldattığını bildiğinizi biliyorsa utanmadan ;fotoğraflarını gösterip Nermin yakışmış mıyız? diye sorarak aklınca hadi be sende kimsin şuna bak diyerek minnak beyinlerince size gitmiyorsan kumanı beğeneceksin ulan derler.
 Desinler bacım at kıçına tekmeyi.

 Bu 10 adım insanlıktan başkalaşım geçirip hayvan olmaya döndükleri tüm adamları kapsar.

Konumuza dönelim böyle bir aldatma hikayesi işte kadının öğrenip 2 çocuğuyla ne yapacağını bilememesi. Kavgalar , laf sokmalar , herkesin önünde kendini ailesini onu küçük düşürecek davranışları , otel odalarında koca basmalar , telefonda aldatıldığı kadınla kanka olmalar , her an kocaya belalar okumalar ama 2 çocuğun hatırına b.ktan evliliği sürdürmeye devam etme çabaları sürüp gider.
 Hiç bir insan aldatıldığını öğrendikten sonra arkasına bakmasın derim hep bu durumda da bakmamalı. Çocukmuş bakılır. İş mi bulunur. Ev mi kiralanır. Eş mi boşan gitsin. Bekara koca boşamak kolay gelir ama kafasına çaydanlığı boşaltığın bir adamın akşam koynuna girmek kolay mı?

Bu mudur? Çevremde ki doyumsuz insanlar.
 Bu mudur? Aldatılan evli kadınların dramı.
 Bu mudur? Aldatan insanlara güvensizliğim.

31 Ağustos 2013 Cumartesi

Çirkinlerin evlenme taktikleri 10 adımda.

 Sonun da keşif ettim neden çirkin kızların ilk evlendiğini. Gittiğim bir düğünde anladım ki ne kadar çirkin olursan ol kocaman bir popon , dombili parmakların ve dolma biber kadar bacaklarında olsa işveli cilveli ve birazda oynaksan nikah cüzdanını eline alıyorsun.

 Adım 1: İlk adım olarak çocuğun çevresinde kim varsa ayyyyy canım ayyyy bebeğim annnnnecimmm babacıııımmm diye yayvan ağızla içten içten sesleneceksin.

Adım 2: Hiç bir şey bilmeyen köylü kız tavırlarınla möçiço gibi bakacaksın etrafa.

Adım 3: Tamamen saf ayağına yatıp her şeye 32 diş sırıtacaksın.

Adım 4: İşveni cilveni evde yapacaksın.

Adım 5: Kaşıkçı elması kadar istemem bit kadar da olsa tek taşım olsun ne olacakmış diyip parmağını uzatacaksın.

Adım 6: Düğün zamanın geldiğinde yememiş içmemiş bugünü beklemiş gibi her şeyi geceler boyu düşünüp planlayacaksın.

Adım 7:  Düğün günü sanki gelin gibi değil dansöz gibi pisten inmeden oranı buranı kıracakmış gibi oynayıp damadın yüzüne baka baka şarkılar söyleyip kendinden geçeceksin.

Adım 8: Gelin çiçeği atarken tüm evde kalmış kız kurusu arkadaşlarını toplayıp ey tanrım tek başına koyma kullarına diye başlayıp çiçek şov yapacaksın.

Adım 9: Takılan altın keseni kayınvalidene verip 24 ayar altın oğlunu kaptım deyip elini öpeceksin.

Adım 10: Artık kocanı da alıp 5 yıldızlı balayına yelken açabilirsin.

Size altın kuralları yazdım bunları aklınızın bir kenarına yazın arkadaşlar. Aşk evliliği bambaşka oluyor yaşaması , evliliği ve yaşlanması. Herkese Allah sevdiceğiyle evlenmeyi nasip eylesin amin.
  Bayıldım bu şarkıyı söyleyerek kızlara çiçek atmasına kızın. Ey tanrım..

 Bu mudur? Benim kadınlık hormonlarım.
 Bu mudur? Gece gece düğün derneğe takmam.
 Bu mudur? Çirkin olan kızların kaderi.

30 Ağustos 2013 Cuma

Kafaları yanmış insancıklar.

Çevre kirliliği yaratan insanlar var dikkat ettiniz mi? Kocaman poposundan utanmadan daracık etek giyenler, manda budu gibi bacaklarına şort giyenler, bir tarzı olmayıp ben tarzım bebeler siz hangi butikten diyerek ortalarda fink atanlar , erkek erkek olalı böyle renkli şortlar giymemiştir deyip övünerek pembeli morlu dallı sopalı şort giyenler vs vs beni kahır ettiler şu yaz sıcaklarına. İnsanlara küstürüp eve kapadılar.


Havanın sıcaklığına verip beyinleri kaynamış desem gözlerine perde inmiş de demem lazım çünkü mümkünatı yok akli dengesi yerinde olan gözleri gören kimse arkası transparan bir gömleğin içine evde giydiği sütyeni giymez. Hadi kabul edip giyecek kadar kezbansın zaten sütyeni göstermişsin herkese neden şeffaf askı takıyorsun? Kim zorladı annem seni? Parmak arası terliği kot pantolonun altına giymiş erkek gibi itici oluyorsun bil.


Ben bu yaz insanların ne giydiğini ne mantıkla giyebildiğini anlamaya çalışırken kısa saç modasına ve Rihanna saç modeline de kafayı taktım. Kızın yüzü beş metre gitmiş bir Anne Hathaway olayım demiş sen kimsin kim?
Nesin sen yüzün banker Biloyum diyor senin verdiğin yanıta bak. Hele ki Rihanna bacıma özenen ergen bunalımına girmiş kardeşlerim size ne oluyor gidin ojenizi değiştirin saçınızı mora falan boyatın ama eşek tıraşı olmuş gibi yaptırmayın kendinizi ne olur. Yakışanı yok mu var tabi ama ben buradayım heyyy kafamı sıkkın artık ne olur diye yalvaranı da çok.

 İnsancıklar çevreye duyarlı olalım kendimize bakalım. Şu sıcak yaz günleri insanların göz zevklerini bozmayalım. Dikkat edin bu  evrende yalnız değilsinz izleniyor , eleştiriliyor ve beyinlerde yok ediliyorsunuz.

Bu mudur? Benim çileden çıkışım.
Bu mudur? Benim bu yazlık göz yamuşmam.
Bu mudur? Etime buduma bakmadan insanları sorgulamam.

18 Ağustos 2013 Pazar

Kocaman saçma hayatlar.

''Bana arkadaşını söyle sana kim olduğunu söyleyeyim.'' Sözünü severim çoğu insana da yanında ki insana göre etiket vururum ama kendime gelince yooo tövbe haşa kullandırtmam. Yaşadığınız yer küçük bir yer sayılırsa mutlaka çoğu insanla tanış olursunuz. Ne olduğunu ,kim olduğunu, kimlerle takıldığını, mezhebini ,fikrini zikrini her şeyini bilirsiniz.

Farklı insanlar tanıyıp değişik fikir akımlarına kapılıp bazen yolunuzdan şaşa bilirsiniz. Hiç alakanız olmayan hobilere merak sarar , hanzo insanlara selam vermek zorunda kalıp, babam yaşımdaki heriflerle kanka ayağına yatabilirsiniz. Sokak da görüp selam vermeyeceğiniz ablalarla enseye şaplak konuma gelip sahte sahte hihihi diye ağzınız bir metre yayvan dolaşa da bilirsiniz.

Etrafınızda ki insanlara yalanlar söylemeye başlayıp kendinizi sevdirmek için oranızı buranızı parçalayacak hale gelmeye başladığınız an eyvahlar çekip kaçacak delik ararsınız.Tabi ki de bu ana kadar olan her şey size normal gelmektedir ve etrafınızda sizi uyaran insanlar sizi çekemeyen kıskanç varlıklardır.

Hayatta pişmanlık duyulacak tek şey olmadık insanlara olmadık değerler verdiğinizi anladınız andır. O ana kadar kaybettiğiniz insanlar vazgeçtiğiniz hayatları kavramaya başlarsınız. Ve ding dong gerçek dünyaya hoş geldiniz. Salakça davranışlarınız, yalanlarınız ve kaybettikleriniz ile başbaşasınız.

 Benim böyle dönemlerim olmadı mı tabi ki ergenlikteyken oldu / olmuştur. Koskoca insanlar bu durumu şimdi şimdi yaşıyorlar ya işte ben buna çok gülüyorum. Çalışıp bir hayat kurması veya eğitim alması gereken insanlar o cafe bu bar aman sabahlar olmasın salak saçma insanlarla vakit öldürmekte. Gözüm de sözüm de yok sadece zaman akıp geçiyor diyorum.

 Bu mudur? Bitmeyen ergenlik.
 Bu mudur? Sorgusuz sualsiz yaşamak.
 Bu mudur? Beş para etmeyecek arkadaşlıklar.

15 Ağustos 2013 Perşembe

Ağustos çilesi.


Ağustosun kavurucu sıcağı gündüz insanı felç etmeye başladı. Akşam da sanki 34 derecelik sıcaklık ona ait değilmiş gibi buz devrini biz insancıklara yaşatmaya başladı. Bu havalarda makyaj yapsan akıyor panda yavrusuna dönüyorsun 3 4 saat içinde, makyaj yapmasan solmuş kurumuş gitmiş genç yaşta ince hastalığa yakalanmış gibi görünüyorsun; hadi makyajı geçtim ya saçlar? Salık dursa havanın cazibesine dayanamayıp isyan direği gibi toplu saç direnişiyle karşılaşıyorsun , toplasan 3 yaşında ki çocuk gibi saçların oradan buradan firar ediyor en iyisi topuz diyerek topuz yapıyorsun o da arada bir kendini hatırlatıyor ben buradayım heyyy diyerek. Tamam saçı başı da geçtim bu sıcaklarda kızların kıl tüy dertlerine ne olacak? Pantolon da giyilmez ki her gün hele benim gibi narin seniz kesin pişik olursunuz ya da isilik olursunuz. Yaz aylarında sevgililerinizden haber alamıyorsanız  korkmayın 1 2 saat bekleyin orasını burasını bakıma alıp etek , elbise , şort için hazırlık yapıp hayata döneceklerdir.
 Yaz erkeklere geliyor he heyyyy giy şortu çık temiz iş. Yaz demek kadınlar için eziyet demektir. Bir ağustos akşamında oturup hemcinslerime yazıyorum: Ne çektik be.
 
Bu mudur? Benim ağustosla imtihanım.
  Bu mudur? Benim hemcinslerimin çektikleri.
  Bu mudur? Benim derdim tasam.


5 Ağustos 2013 Pazartesi

Korkuyorum karanlık gelecekten.











 İnsanlar hayatlarını kendileri mi çizer?
 Kaderlerini başkaları mı belirler?
 Yaşantılarının nasıl olacağı hakkında söz sahibi değiller midir?

 Şu son yaşanılan dönem de insanlar duyarsız kalıyorsa çevresinde yaşanılan olaylara karşı ve gerçekten insanlık yok oluyorsa ' insanlık bu mudur' diye sorgular oluyor insanlar kendi kendilerini.. Dünyanın çivisi çıkmış diyerek koltuğumuzda oturmak bize yakışıyor mu hiç?

 Elimize çekici alıp çıkmış çiviyi çakmaya çalışmak bu kadar mı zor ?

 Birileri öldürülüyor , birilerine tecavüz ediliyor , yan komşunun kocası tutuklanıyor , en başta gelenler müebbet alıyor , dört duvardan tabutlar yapılıyor , insan canına kıyanlar sokaklarda geziyor , kardeş kardeşe düşman oluyor , kapı bir komşumuzdan etnik kökeni yüzünden uzaklaştırıyoruz , dinini istediği gibi yaşayanları ötekileştiriyoruz , tanımadığımız insanları damgalıyor ve her şey olması gerekenmiş gibi yaşıyoruz.

 Geceleri vicdanı rahat rahat yataklarımız da uyuyoruz. Bana dokunmayan yılan bin yaşasın diyoruz her haberden sonra . Bir gün yılanın gelip bizi sokmasından o kadar korkuyoruz ki onu alkışlayıp baş tacı yapıyoruz. Alkışlayan ellerimiz yanmayacak mı sanıyoruz? Göz yaşlarımız akmayacak mı sanıyoruz? Bizim evimizden acı feryatlar çıkmayacak mı sanıyoruz? Kim diye bilir ki  benim kızıma kimse tecavüz edemez diye? Kim diye bilir ki benim oğlum kaza kurşununa kurban gitmeyecek diye ? Kim diye bilir ki bir gün benim seçimim bana sırt dönmeyecek diye?

 Susalım hep beraber belki bir gün yaşanılan karanlığa bir mum yakar birileri.

 Bu mudur? Korkulan karanlıklar?
 Bu mudur? Aydınlık bekleyişlerimiz.
 Bu mudur? Susturuluşumuz.

13 Temmuz 2013 Cumartesi

İnsanların bir ağaçtan farkı var mıdır?

 Her güzel şeyin bir sonu var mıdır? İşte tam da bu soru ile irdelemeye başladım hayatımı , derinlere indikçe canımın yandığını hissettim . Anladım ki her güzel şeyin bir sonunu da yaşamışım.

Hayat size ne sunar sizden ne alır bilemezsiniz. Beş dakika önce yanınızda nefes alan insanın nefes almadığını fark edersiniz , uyumadan önce size sarılan insanın ertesi gün gittiğini görürsünüz, yanınızda mutlu oturan insanın bir saat sonra intihar edeceğini bilemezsiniz ,her gün uğradığınız bakkal amcanın dükkanının kapısına ölüm sebebiyle kapalıyız yazacağını bilemezsiniz , bir gün önce seni seviyorum diyen insanın bir gün sonra seni sevmiyorum diyeceğini bilemezsiniz , şakalaşarak evden çıktığın ailenin üyelerini bir daha göremeyeceğini bilemezsiniz..
 Unutmak istediğimiz zamanlar tam da bu zamanlardır. Unutsak hayat yaşanabilir olacaktır aslında. Unutmazsak yaşayabilir miyiz ki öyleyse? Zordur hayatın şifrelerini çözmek , çözmeden yaşamaya çalışmak.

 Elinize kağıdı kalemi alıp nefret ettiğimiz günleri saatleri yazsak her şey uçsa gitse ne güzel olurdu . Bunun yerine sadece o anıları bir deneyim olarak sınıflandırmak, eski sandığımıza kilitlememek gerek. Dökülen gözyaşlarını , sarf edilen sözleri ,kırılan kalpleri ve acıyla geçen dönemleri tekrar tekrar yaşamamak için. Kısacası hazmedeceksin haz-me-de-cek-sin.

  Her insanın yaşaması gereken anlar vardır. Bu anlar insanları ya olgunlaştırır ya da çürütür. Olgunlaşmak seni yaşlandırmaz aksine gençleştirir bir kez daha anlarsın çocukluk anılarının ne kadar güzel olduğunu ve tekrar o günlerde ki gibi yaşamaya çabalarsın.

 Hayatı ucundan tutmamak gerek belkide. Avuçların kana yana kadar sıkıda tutmamak gerek. Dengeyi kurmak zordur ama nefes alacak kadar boşluk da bırakmazsak olur mu hiç?

 Ne gelirse gelsin insanın başına nefes almaya devam ediyorsa daha hiç bir şey bitmiş değildir o kişi için. Hayat ne sunar bize bilemeyiz fakat hayatımızın şekillenmesi bizim elimizdedir. Kader bir döngüdür . 'Kadere boyun eğdim yaşıyorum abla' diyenlerin kaderi değil de hayatı yaşadıklarını hatırlatmak bana düşmez. Yaşam bir ağacın tohum halinde toprağa düşmesi ile başlar. Tohum zamanla fidan olur. Fidana su ve toprak verip sabır gösterdikçe büyümeye uzamaya başlar. İlk yapraklarını oluşturur, dalarını çıkartır, kabuklarını kalınlaştırır ve tomurcuklarını çıkartmaya başlar, meyvelerini verir en sonunda olgunlaşıp çoğalır. Kendine verilen toprağın suyun karşılığını vermeye başlar. Ağaç dallarını budadılar diye vazgeçer mi büyümekten hiç tekrar gövdesinin uygun yerinden bir dal çıkarmaya başlar. Bu süreç uzun yıllar boyu sürüp gider. Bir gün o da yaşlanır eğilip bükülmeye başlar  yavaş yavaş geldiği yere toprağa geri döner. Ne farkımız var bir ağaçtan ?

Hayatı  bilinmezlikler üzerine bu kadar kurgularsak nasıl yaşarız? Nefes almak zor geliyorsa akciğerlerimiz den vazgeçebilir miyiz hiç?? Önümüze engeller koydular diye geri dönebilir miyiz zirve noktasından?


Acıyı da yaşamalıyız mutluluğu da kederi de sevinci de var da olmalıyız zamanı geliğinde yok da olmayı bilmeliyiz. Kısacası yaşamak için değil yaşamak istediğimiz için yaşayıp bize sunulanlar ile kendimize saygı duyarak yaşamalıyız.

Bu mudur? Benim gecenin dördündeki iç savaşım.
Bu mudur? Elimi masaya vurmam.
Bu mudur? Yaşadığım yaşamı sorgulamam.


11 Temmuz 2013 Perşembe

Kadınları çözmek zor.

 Kadınları çözmek zor vesselam . Ben bile kendimi anlayamıyorken siz beni nasıl anlayacaksınız pehhheee. Bir kadının en büyük düşmanı yine bir kadındır derler onaylıyorum. Son günlerde okuduğum kitaplar gerek çevremde gözlemlediğim olaylardan dolayı bu sözü bir kere daha onaylıyorum.

 İş yerinde egoları tatmin olmayan bayanlar en yakın konumundakini oldum olası çekemezler ( bu bir bayansa özellikle). Ne şirretlik ne cazgırlık varsa yaparlar. Emir verme yetkileri olmasa bile şunu yap bunu yap ay o giydiğin ne ? senin ki pek tipsiz, hiç beğenmiyorum yaptığın işi diye diye 8 saatini 10 saatini yer bitirirler söyleyemiyorlar mı itici bakışlarıyla oyar geçerler. Çevrenizde böyle bir kişi varsa takmayın geçin , ne  demiş atalarımız havlayan köpek ısırmaz.

 Hayatlarının en hatırlanan günleri bayanların okulda geçer çünkü bir askerlik anımız bir sünnet maceramız yoktur bizim. Okuldayken hatırlıyor musun diye kurulan cümlelerin yarısını çekilemeyen kızlar oluşturur. Sümüklü Ayşe şimdi öğretmen olmuş zaten okulda da hiç tahtadan oturmazdı bilmiş bilmiş konuşmaz mıydı birde yoluver. Candanı gördün mü? Manken gibi bir çocukla o çarpık ayaklarıyla, tahta göğüsleriyle nereden buluyor bu kız bu çocukları! Demet amfiye giren kızı gördün mü nasıl bir etektir o atletini uzatıp gelmiş sanki nasılda burnu kalkık.

 Bir de ikinci kadın olma durumu var. Sen gel 'kalede kaleci var diye gol atmayalım mı?' sözünü duy erkeklerden kız başına uygulamaya çalış. Anlayamıyorum hiç deliriyorum hatta bu duruma. Kendilerinin sevgililerine yapılsa neler hissederler ki ? 'ay gel canım benim mide geniş hep beraber takılırız mı ? 'diye söylerler acaba? Ben gayet gel buraya bir güreşelim moduna girerim . Bir de bu kızların çocuğun sevgilisine b.k atma halleri yok mu beni benden alıyor: şaşı bu kız ,bacakları da bir dana budu bir manda buduyla yarışır ovvv göğüs yerine düğmeleri var acaba  çocuk sütyeni bile bulabiliyor mu? Şimdi fark ettim pazardan mı giyiniyor bu? Atmadı taş kalmaz yani. En son olarak da sanal alemi işin içine sokup kızın sayfasını aşındırırlar yaptıklarını taklit etmeye bile başlarlar. Tabi eğer kızın sevgilisi de ayran gönüllüyse kızda durmadan yeşil ışık yakıyorsa al takke ver külah yaparlar hooobidik oldu da bitti maşallah.

 Kısacası biz kadınlar aslında çok akıllı , zeki , sevecen , dedikoducu , şeytan , melek , hırslı ve aşk dolu tutku dolu varlıklarız. Hem güleriz hem ağlatırız hem üzeriz hem mutlu ederiz. ( kendimizde övelim . )

 Her insan bir değildir tabi ki ama çoğumuz hayatta bu kesimle de karşılaşmıyor mu? Bu kesime katılmıyor mu?

Bu mudur? benim hemcinslerimle alıp vermediğim.
Bu mudur? kıskançlıklarımız.
Bu mudur? şeytana bile pabucu ters giydirmemiz.



             

22 Haziran 2013 Cumartesi

Masum bir istekti Taksim Gezi Parkı ağaçlarının nefes alması.

Geç kalınmış bir yazı.. Olayların yatışmasını bekledim fakat aksine olaylar yatışmak yerine çığ oldu büyüdü. Masum bir istek '28 mayıs Taksim Gezi Parkı ağaçlarına dokunmayın nefesimizi kesmeyin' isteği tepki olarak algılandı aşağılandı ,damga vuruldu, partilere alet edildi ve bu seferde ağaçlar değil masum istekli insanlar hedef alındı.




 
İstanbul gezi parkında başlayan bu istekler Ankara,Balıkesir,Bursa,İzmir,Adana,Hatay, Antalya, Eskişehir , Çanakkale,Denizli ve birçok şehire yayıldı. Hiç bir şekilde bu istekleri ciddi bulunmayan , aşağılanan , ötekileştirilen , çapulcu ilan edilen ,
marjinal olarak tanımlanan , sosyal medya gençliği olarak tanımlanan  bir çok sıfatlara layık görülen  ve görülmeye de devam eden bir topluluk oluşmaya başladı.
 Ben Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıyım bu ülkeyi ve büyük önder Atatürk'ü çok seven bir gencim benim başka bir sıfatım yoktur.
Ülkemi yaşanır kılan bayrağına , marşına , toprağına , doğasına Ata'mın da vurguladığı gibi son nefesime kadar sahip çıkacağıma and içmiş bir gencim. Bu yüzden kimse beni olması gerekeni savunduğum için , ülkemde ki ağaçları koruduğum için ,özgürlüğümü , hakkımı savunduğum için beni yargılayamaz. Laik bir hukuk devletinde yaşıyorum demek güç bugünlerde. Sorgulayan , istekte bulunan ve hakkını savunan insanlara karşı halkının asayişini , güvenliğini sağlamak ve onları korumakla görevli insanları halkına baskı yapmaya zorlayan bir ülke ne kadar laik, ne kadar, özgür, ne kadar demokratiktir? son günlerde bu düşünceler insanları sokağa dökmüyor mu sizce de?







Eskişehir'de hükümetten istekte bulunan halkın sesini 30 mayıs-1 haziran tarihlerinde duymaya başladık. İlk gece müdahale çok sert yaşandı Üniversite caddesinde bibergazlı , tomalı ,joplu müdahale sabahın ilk saatlerine kadar sürdü. Süre gelen günlerde Yunusemre caddesinde Espark önünde devam eden eylemler 20 haziran gecesine kadar devam etti ve hala etmekte. Öğrenci şehiri olan Eskişehir'de öğrenciler başta olmak üzere her yaştan insan haklarını sokakta aramaya çalıştı kimsenin iteklemesi , çağırması , mesajı olmadan insanlar sokaklara döküldü . Sokağa çıkamayan evinde tavasıyla tenceresiyle camlardan , balkonlardan ses çıkararak ışıklarını açıp kapatarak , alkışlayarak eyleme destek verdiler.
Espark önünde kurulan direniş çadırları , evlere asılan Türk bayrakları , sokaklarda sabahlayan insanlarıyla Eskişehirliler geziparkı eylemlerine destek verdiler. İlk geceden ve 1 2 günden sonra müdahalede bulunulmadan insanlar haklarını savundular ağır bir şekilde gelen çadırları kaldırmak , yazılan yazıları silmek ve eylemcileri gözaltına almak amaçlı 17 haziran sabahı başlatılan ve etkili olan müdahale 18 haziran, 19 haziran ve 20 haziranda da devam etti. Bir çok kişi gözaltına alındı , darp edildi , yaralandı . Evimizin içi bile güvenli olmamaya başlamıştı ki müdahale son buldu. Öğrencilerin sınavları bitip evlerine dönmesi de eylemlerin katılımının azalmasına sebep oldu.
 Sokağa çıkarken acaba bugün başıma ne gelir diye düşünürken buluyorum kendimi , yatağımda uyuyamaz hale geldim. Bir çok insanında benim gibi olduğunu biliyorum.


Unutulmaması gerekir ki vatandaşlar bir milleti oluşturur . Ayrıştırılamaz , bölünemez ve görmemezlikten gelinemez. İktidara gelmek zordur. Orada kalmak daha da zordur. Milyonların isteği asla gözardı edilmez. Edilirse oturulan koltuklarda sabit kalınamaz. Unutulmaması gerekir ki tahtlar yıkılır koltuklar çekilir . Kibir , kin ve zorbalık bir iktidara yakışmaz.

 Milyonlar ayakta , milyonlar durmakta , milyonlar yürümekte. İktidar nerede?

Bu mudur? Özgürlük anlayışı.
Bu mudur? Hakkını savunan insanlara yapılan zulüm.
Bu mudur? İktidar anlayışı.

19 Mayıs 2013 Pazar

Keşke Hastalıklar, Ölümler ve Kazalar olmasa.

 İnsanlar beklenmedik anlarda,  beklenmedik olaylarda ve beklenmedik zamanlarda lap diye olgunlaşırlar. Bir ertesi gün için plan program yaparsın giyeceğin kıyafeti bile ayarlarsın ama o günü yaşayamadan bambaşka bir güne uyanırsın.

Hastalık , kaza , ölüm hiç beklenmedik anlarda bulur insanı. Hiç bir şey olmaz sandığın insanın kötü haberini alırsın bir gün ve o gün hayatındaki tüm değerleri sorgulamaya başlarsın. Neden diyerek sorduğun sorulara cevap bulmak istersin bulamazsın. Ağlarsın saatlerce ağlarsın ama elinde göz yaşından başka bir şey olmadığını fark edince donup kalırsın. Ne doktor olabilirsin ne ilaç ne merhem bir sıfat bulmaya çalışırsın bulamazsın yoktur çünkü var oluşunun bir sebebi o anda. Sözün kısası insanın elinden bir şey gelmediğini anladığı anda büyür. Kaç yaşında olursa olsun. Karanlıktan korkan bir çocuk olsa bile o anı yaşamamak için karanlıkta bile kalır durama gelirsin. Yalnızlıktan korksan bile yalnız kalabilirsin. Ölümden korksan bile ölmeyi göze alabilir duruma gelebilirsin.

 O anlarda insanın dostları , akrabaları , ailesi varsa yanında dimdik ayakta durabilir. Korkar ama bilir sırtında el olduğunu. Sadece durup dua eder Allah'a ne olur kimseye zarar gelmeden bitsin gitsin diye. Dualar sevdiklerinizi ayakta tutar , iyi dilekler sevdiklerinizi ayakta tutar , sevgi sevdiklerinizi ayakta tutar.

 İnsan bin kez ölür sevdiği kişiyi hasta yatağında görünce.. Bugüne kadar ne zaman hayatı sorgulasam bir insanı hasta yatağında çaresiz gördüm . Kimse çaresiz kalmaz umarım. Bir kez daha şükür ediyorum Babam iyi ki var.. Ailem , dostlarım , sevdiklerim iyi ki varlar.

Hasta olan herkes şifasını bulur inşallah.

 Bu mudur? Benim dualarım.
 Bu mudur? Benim kayıp etmeye korktuklarım.
 Bu mudur? Benim olgunluk dönemlerim.

1 Nisan 2013 Pazartesi

Aldatmayın terk edin!

 Aslında diye başlayan yazıları çok sıkıcı bulurum ama yinede aslında bu yazıyı yazıp yazamamak arasında çok kararsız kaldım diyerek başlıyorum. Aldatmakla ilgili yazdım ilk yazıyı hınçla yazmıştım bunu da acıma duygusuyla yazıyorum. Etrafımda yaşadığım olaylar , insanların birbirini küçümseyerek aldatması , vurdum duymaz tavırlar içinde yaptığını kar sayması ve hala yüzsüz yüzsüz yanındakine sarılmasını seni seviyorum demesini kaldıramıyorum arkadaşım.

İsyaaaaaan diye bağırsam sesimi duyan olur mu? Şu hayatta  her olan bitene neden uydurabilirim ama aldatmanın nedeni yok. Aldatıp hiç bir şey yok gibi davranmanın hele hiç bir izahı yok. Nasıl bir midedir arkadaş nasıl bir kişilik bozukluğudur bu? Seni seviyorum aşkım ama aldattım seni. Beş dakikalık zevklerin kurbanı oldum bu bir hastalık haline geldi belirli aralıklarla tensel de olsa aldatıyorum seni. Duygusal bir şey geçmedi aramızda sadece ihtiyaç anlarsın. Bu ne ya sanki alkol bağımlısı , uyuşturucu müptelası birde böyle salak salak kılıf uydurmuyorlar mı cinnet geçirsen yeridir.

 Babam olsa affettirmem anneme. Bir de o kadar dramatik bakarak olaya sevgilisini , eşini af edenler yok mu , düş bayıl orada kal. Neymiş efendim sonuçta geri ona dönmüş ,geri onun olmuş , sonuçta onu seviyormuş , eğlencelik kızmış diğeri o evlenilecek kızmış , yıllardır onunlaymış da heyecan arayıp geri kürkçü dükkanına dönmüş , onsuz naparmış, nasılsa bir kere yapmış anlamış hatasını dönmüş bir daha olsa af etmezmiş bu son şansıymış sanki sayısal lota oynuyor bu sefer olacak yola gelecek çocuk. Yasak elmanın tadına bakmış hanım hanım kendine gel bir daha yapar bir daha yapar ruhun duymaz sende o aldatırken evlilik hayalleri kurarsın , tatili Marmaris demi yapsak Bodrum damı dersin , yarın akşam sinemaya gidelim yok yok parasını harcamasın evde film koyar izleriz bir de mısır patlattık mı ooohh mis diye sevinirsin o da gider o akşam başkasına sinemayı kapatır , Bodruma da biletini alır , tek taşını da parmağına takar sende oturur ağlarsın salaklığına yıllarca. Küsersin aşka , sevgiye ve güven duygusuna. Kalakalırsın bir başına .
  Bir kere yapıp bir daha yapmayan yok mudur ? Vardır elbet. Milyonda bir olasılık içinde gururu ,aşkı ve sevgiyi ayaklar altına almaya değer mi???
  Çevremde yaşadığım olaylardan etkilenip bende paranoyak halde ilişkimi sorgular oldum. Allah'a şükür ilişkimde sınırları zorlamıyor sevgilimde ben de şu korkunç duruma düşmüyorum. Olabilir aşkın biter git kardeşim ayrıl , saygın kalmaz git ayrıl , sevgin kalmaz git ayrıl ama asla aldatma . Aldatmak yineliyorum bir kişilik bozukluğu ve hastalıktır kanımca. Kimsenin aldatılmadığı , yalanların olmadığı , aşkın , mutluluğun ve saygının olduğu bir dünya istiyorum biz insanlara.

 Bu mudur? Benim çevremde ki ilişkilerden etkilenmem.
 Bu mudur? İnsanların birbirini aldatmasına karşı olan duruşum.
 Bu mudur? Aldatan insanlara nefretim?

23 Mart 2013 Cumartesi

Bu mudur ? Aşk.

 Vazgeçmek çok zordur sevdiğinden hele ki uzun zamandır onunla birlikteysen eğer canından can gider de o hayatından gidemez olur. Aşık olmak güzeldir vesselam  hayat pembiş gelir gözüne sevmek dünyanın en güzel duygusu olur biranda . Tüm kapalı kapılar onunla açılır önüne. Her hatıranı onunla yaşamak istersin. Kahvaltılarını onunla etmek istersin. Akşam yemeğimi o yapsın dersin. Hasta oluyum bana o baksın banane banane diye çocuklaşırsın. Yanımda uyusun yeter dersin. Yastığının o kokmasını istersin. Her duyduğun kokuyu onun kokusu sanırsın. Kısacası onun hayatın olmasını deli gibi istersin.

 Sevenler sadece yalnız kalmaktan korkarlar.

İhanetten korktukları kadar yangından korkmazlar.

Terk edilmekten korktukları kadar nefes alamamaktan korkmazlar.
 
Bir gün onun öldüğünü görmekten çok dünyanın sonu gelmesinden korkmazlar.

 Yaşama , ilişkilere , hayatlara ,aşklara ayrılıklarda dahildir. Bir taraf hep daha çok sever ,sahiplenir , emek verir .Gerçek ilişkilerde bu böylemidir sizce? Bence olmamalı. Aşk tek taraflı bu korkularla yüzleşecek kadar  cesur olmamalı. İnsan kendi kendine sarılabilir mi? Kendi kendini öpebilir mi nefesi kalmayıncaya kadar? kendi kendine derdini ,sevincini , üzüntüsünü ve korkularını anlata bilir mi? En basiti yolda elleri üşürken kendi kendine ellerini tutup ısıta bilir mi? Yapamaz .  Bu yüzden aşk ancak çift taraflı nefes alabilir.

 Aşkı sorgularsan eğer aşk küser sana.

 Sevginden ,sevgisinden şüphe edersen eğer aşk küser sana.

Sen aşka küsersen eğer hayat da küser sana.

 'Her canlı bir gün ölümü tadacaktır.' unutmayalım bu sözü unutmayalım. Ne gerek var kendini üzmeye? Kedere düşmeye? Hayata küsmeye? Kuşkulanmaya? Aldatmaya? Ağlatmaya? ' Unutmamalı ki her insan elbet bir gün gerçek aşkı bulacaktır.' Bu yüzden aşkı aşkın hak ettiği gibi yaşamalı. Hayatı dolu dolu geçirmeli. Sevdiğin kişiye hak ettiği gibi davranmalı. İnsanlara değer vermeli. En başta kendini sevmeli insanoğlıu. Kendini sevmeyen başkasını sevebilir mi?

  Bu mudur? Benim aşkı sorgulamam.
  Bu mudur? Benim hayat yorumum.
  Bu mudur? Benim sabah sabah düşüncelerim.

28 Şubat 2013 Perşembe

Yağmur kokulu ilkbahar.

 Ağaçlar tomurcuk açacak yakında. Güvercinler pır pır deli gibi uçup insanlara baharın geldiğini haber verecek. Yeni aşklar filizlenecek. Bir çok insan evlenecek. Dağların kardan duvakları eriyecek . Kalabalık piknikler, bahçe sohbetleri orada burada koşuşturan çocukların şen sesleri gözle görünür hale gelecek. En çok da sıcak güneş insanlara yüzünü gösterecek. Kısacası bahar gelecek baaaahhhaaarr.

 En sevdiğim mevsimdir ilkbahar. Yağmurlu günleri hariç. Bahar yağmurlarıyla gelecek sevdiklerimin toprak kokusu diye çok korkarım . Toprak olup gidenlerin kokuları yağmurla karışan toprak kokusunda can buluyor bence. Fark ettim de son günlerde çok ölümü ,ölenleri hala kalbimde yaşattıkları mı anar olmuşum.

  Melankolik halim hiç çekilmez benim. Hep ağlayan zırlayan duygularını kontrol edemeyen insanlardan olurum. Toparlanmam da uzun sürer. Garip rüyalarımın ardı arkası kesilmeyince sanki her an ölecekmişim gibi hisseder oldum. Durmadan rüyamda kırılan aynalar , kafası kopan insanlar , ayrılıklar , öcüler , canavarlar ve kaybettiklerimi gördükçe bu hale geldim sanıyorum.

 İnsanı hayata bağlayan şeyler bu ruh haline baskın çıkıyor inanın. Ailesi , yaşama nedeni ve sevdiği insanlar. Her yıl düzenli olarak bu hale gelirim yılmadan sıkılmadan daralmadan. Az mı psikolog Zeynep hanımın yanında almadım soluğu . 2 defter dolusu gördüğüm rüyaları anlattım yazılarım arşivinde bulunur. Kısacası bahar güzeldir. Yağmur kokusu değildir. Rüyalar güzeldir. Kabuslar canavar. Bazen de insanlar kötüdür. Ruhlar iyidir.

  Bu mudur? Benim yağmur korkum.
  Bu mudur? Benim ilkbahar sevgim.
  Bu mudur? Benim melankolik halim.

23 Şubat 2013 Cumartesi

Hayatın içinden: 1 Erkek 1 Kadın.

   Dizilerle yatıp kalkan insanlarız. Hele ben tam bir Muhteşem Yüzyıl ve 1 Kadın 1 Erkek hastasıyım. Hala bilinç altım kabullenmiyor 1 Erkek 1 Kadını ama olsun böylede çok şekerler. İzlenirken kendi yerinize koyduğunuz en nadir dizilerden birdir bence Bando Yapım imzalı 1 Erkek 1 Kadın komedisi . 2008 yılından beri ekranlarda yer almaya başlayan dizi bilindiği üzere TürkMax'dan Star TV ye transfer oldu. Bu kadar göz önünde olunca da senaryo da değişiklikler yapıldı sevgililikten nişanlılığa terfi ettirildi oradan da evlilik yolu tutuldu. Her şekilde komikler. Karakterleri canlandıran 1 Kadın Demet Evgar 1 Erkek de Emre Karayel olunca tadından yenmez olmuş. Bu kadar mı bir bütün olurlar karakterle bu kadar mı sevecen olurlar oy oy. Aslında uyarlandığı dizideki karakterlerden daha iyiler merak edenler için 1997 yapımı olan Un gars , Une fille göz atabilirler . Ya da öz milletim kanım canım yapınca yapıyor.

 Asıl benim derdim Demet Evgarla hatun bir kere taşşşş mı taş. Kendine ne rol verilse cuk giyiyor yakıştırıyor kendine Banyo, Beyza'nın kadınları , Güneşi gördüm, Yahşi batı ,Vay arkadaş filmlerinde takdir edilecek performanslarla göz doldurmuştu. Giyim tarzı , özel yaşantısında ki asiliği , sevecenliği , içtenliği , duru güzelliği  ve sempatikliğiyle hayran olduğum tek kadın oyuncu diyebilirim. Saçlarına yaptığı o büyük değişiklik bile onu sevmeme engel olamadı.Hiç bir çekiciliği yok benim için sağı solu kazınmış saçların anlamsız moda değil o be amannnn yoramıcam kendimi ama Demet'e olmuş yakışmış. Son bomba ise sesi bile güzel kadının Fikret Kızılok'n Farketmeden parçasına bir soluk daha katmış bam telimi oynattı.




 Diziye dönersek herkes gibi dizide ben de kendimi buluyorum. İlişkimi buluyorum. Sanki onlar değilde biz varız o kareler de . Zeynep Ozana sarılmıyor da ben sarılıyorum ona.. Onlar değil de biz kıskanıyoruz birbirimizi, onlar kavga etmiyor da biz kavga ediyoruz, onlar gezip dolaşmıyor da biz dolaşıyoruz . Onca şapşiklikleri onlar değil de biz yapıyoruz gibi. Kısacası onlar da annem babam da kendilerini buluyor, bizde kendimizi buluyoruz, babaannemle dedem de buluyor, kuzenimle sevgilisi de buluyordur, yakın arkadaşlarımız da siz de. Bu kadar başarılılar ve beni güldürüyorlar ya her hafta sonu sağ olsunlar var olsunlar nice 5 seneler geçirsinler ekranlarda.

Bu mudur? benim dizi tutkum.
Bu mudur? benim Demet Evgar hastalığım.
Bu mudur? benim kendimi buluşum.

21 Şubat 2013 Perşembe

İşte benim küçüklük özlemim .

 Küçüklük özlemim hiç dinmez benim.. Çocukluğum güzel geçmişti benim. Her istediği olan şımarık bir kız çocuğu düşünün işte ben aklınızda ki karakterim . İlk çocuk olmanın saltanatını 6 yıl yaşadım. Ne kadar tontişlik varsa yapardım etrafımdakilere. Anne tarafının ilk torunu olmakta +19238621 önde başlatmıştı beni.
Rahmetli dedem ve anneannem el bebek gülbebek sevdiler beni. Dedemin torunatayı anneannemin meleğiydim. Kokum onların parfümü , gülüşüm yaşam sevinçleriydi.. Hayatım da çok kısa bir süre yer alan anneannemin kokusu da benim için eşsiz bir koku oldu hep. Yaşaması gereken insanlar yaşamıyor nedense ..
9 yaşımda anneannemi 17 yaşımda mavi gözlü devimi dedemi kaybettim. Normal mi bilmiyorum ama 2 3 yaşında bile neler yaşadığımı hatırlıyorum onlarla. Onların sevgisi ,aşkı .saygısı ve birbirine olan güveni sanki kimsede yok. Onlar eşsiz onlar tek benim için. Dede aşığı olarak büyüdüm kısacası. Anneannem gibi özel ve benzersiz olmaya çalıştım hep ; çalışıyorum da..
 Hayat arkadaşlığı ne demek ? Onlardan öğrendim ben.. Nur içinde uyusunlar yan yana devrilmiş mezarlarında..

Bu kadar göz yaşı yeter. Çocukken en sevdiğim şey anne ve babamın arasında uyumak. Babam tarafından omuzlara alınmak , hooop hobidik yapılmak , her istediğim zaman çikolata yemek , oyuncak koleksiyonuma yeni yeni oyuncaklar katmak ve şıpsevdi sakızları çiğnemekti. Çok severdim Aşk... Love is.. kağıtlarını biriktirmeyi. Ne kadar masum bir aşkı anlattıklarını büyüdükçe anladım. Düşünsenize hep çıplak gezeceğini düşünen bir kız çocuğunu işte ben. Hayatıma birde çok yakın bir erkek çocuk alıp hayat boyu oynucaktım. Bizim resimlerimizi koyucaklardı onlar yerine. Birlikte patlayan şeker bile yiyecektik. Birlikte evcilik oynucaktık. Ben ona yemekler yapıcaktım o da bana oyuncak alıcak paralar vericekti. Parka istediğimiz zaman gidecektik. Beni tüm kötülüklerden koruyacaktı..Şimdi durup arkama baktığımda o masum düşünceleri hiç kaybetmediğimi görüyorum. Bu yüzden aileme minnettarım o saflıkta yetiştirdikleri için beni.
Yaşadığım ilişkide bana bu saflığı veren insana da teşekkür ediyorum beni böyle sevdiği için.
 Bir insan gerçekten aradığınız yarımınız ise hayatta pek eksiklik hissetmezsiniz. En yakın arkadaşınız o , dostunuz o , sevgiliniz o, ağabeyiniz o , sığınacak limanınız o, huzur bulduğunuz o kısacası herşeyiniz o. Çocukluk hayalime kavuştum mu zaman gösterir ama Aşk.. Love is.. i yaşamaktan mutluyum..

Bu mudur? Çocukluk hayallerim.
Bu mudur? Özlemlerim.
Bu mudur? Doğru insanım.

20 Şubat 2013 Çarşamba

Saçma mutluluğum , mutluluğum.

 Hastalıklarla savaşıp döndüm hayata. İnsanın ruhu bile hasta olabiliyormuş. Midesinde yaralar bile çıkıyormuş. Tansiyonu yerlere iniyormuş da cup çıkıyormuş. Çok sevdiği yiyeceklerden zehirlene biliyormuş.
Kafasından aptal saptal şeyler kurup inanıp öfkelenip sevdiği insanları bile darlıya biliyormuş. İnsanlık hali işte canım geçiyormuş.

Her karınlık gecenin ardında aydınlık vardır.

Bu söze inanın. Bu kadar karanlık , depresif , pasif ve yorgun günlerimin ardından mutlu hayatıma geri döndüm. Aslında işin sırrı karanlık diye bir şeyin olmadığıymış.. Gölge bile aydınlığın eseridir. Karanlık korkaktır hep aydınlığa sığınır. Tıpkı ürkek bir çocuğun annesine sığındığı gibi. Neyse felsefe yapmayalım.
Mutlu olduğumun farkına bir gülümsemeyle, bir seni seviyorumla ,bir öpücükle , bir notla , bir anıyla , bir konuşmayla , bir falla ne biliyim bir yıldız kaymasıyla bile anlayabilirdim anladım da. Mutluyum çünkü nefes alıyorum. Sevdiğim insanlayım. Sevildiğim insanlayım. Ailemleyim. Arkadaşlarımlayım. İstediğim okuldayım. Sebepler çoğalır sayıldıkça. Mutluyum yeşil çayıma limon atıp içebiliyorum. Mutluyum istediğim kadar şımarıklık yapabiliyorum. En önemlisi kendim olduğum için mutluyum.

 Düşünün kendini kaybedip ota boka saranları. Kendini kesenleri. Kendini uyuşturanları. Yanındakinin kafasını ütüleyenleri. Bedenlerini sevgi görebilmek için kullananları. Yalanlara sığınanları. İlgi çekebilmek için saçma sapan rollere girenleri. Ne gerek var ?  İnsan kendi olmadığı zaman bunlara başvursa ne olur başvurmasa ne olur? Git öl bir boşluktan at kendini. Kişiliksiz insanlara katlanabilirliyim -1325306804 'dir.

    Her insanın yaşaması gereken bir rol vardır hayata.

 Bazen ya çaresizi oynarsın . Bazen de zoru. Bazen de mükemmeli oynarsın. Bazen de suskunu. Bazen süper kahraman olursun. Bazen de dilenci. Bazen adalet savaşçısı . Bazen de bezi ıslanmış bebeği. Bu hayat sonuç da ne gösterecek sana bilemezsin. Hayatı içine almazsan figüran bile olamadan yitip gidersin 2 3 günlük ömürde. İnsanlar kelebeklerden üstün görmemeliler kendilerini , onlara verilen hayat bellidir tıpkı bize verilen hayat gibi. Zorlamamak gerek 4. günde yaşayım diye. Yoksa ya deli olursun ya da rezil.

             Bu mudur? Mutluluk saçmalamam.
             Bu mudur? Karanlık görüşüm.
             Bu mudur? Hayattan anlayışım.

16 Şubat 2013 Cumartesi

İç içe iki kavram: Mesafeler dolu sanal alem aşkları.

 Teknolojik aşklar fazla sürmez teorisi doğrumudur? İçten içe son günlerde düşündüğüm bir konu bu. Dışa vurmanın zamanı da geldi diye düşünüyorum.

 Yanımda olduğu zaman erkek arkadaşım hayat güven verir bana. Hayata güvenmem onun yanımda olması değil tabi ki de istediğim anda ona sarılabilmek güven duygusunu aşılıyor bana. Arada mesafeler olunca bile kolunuz o kadar uzasa tabi ki böyle bir sorunu kaldırmış olurduk. Neden sarılmaya bu kadar taktın derseniz bence dokunmak sahip olmanın ana temasıdır. Hey sen beni aldatıyor musun  şrakkk bakın nasıl güven duygusunu dokunarak bitirdim. Yani dokunmak hayat demektir nokta.

 Düşünün Hürrem Sultan Süleyman'ı  seferler sırasında aylarca yıllarca bekledi belki sefer sırasında 4 5 mektup aldı belkide hiç alamadı. Ya da fazla eskilere gitmeyelim Kurtuluş savaşı yıllarını düşünün savaşa giden atalarımızın arkasında onlarca nişanlı , sözlü , evli , sevgili insanlar bıraktılar zorluklarla buldukları kağıt veya bez parçalarına yazdıkları mektupları arkada bıraktıklarına ya ulaştırdılar ya da hiç ulaştıramadılar. Arkada bıraktıkları eşleri ,sevgilileri , nişanlıları belki de anneleri ise onları hep beklediler. İmkansız aşkların yaşandığı 1950-1980 li yılları düşünün fakir zengin kız-oğlan birbirlerinden haber alamasalar da birbirlerini hep beklemediler mi? Biz napıyoruz?

 Şuanda kiminlesin ? Şuanda neredesin? Yanında ki kim? Biri facebookta senin bir kızla resmini eklemiş. Hale resmine yorum yazmış  vay kaşar Ayşe de beğenmiş. NE OLUYOR HAYDAR? NE OLUYOR VELİ? NE NE NE? İşte böyle sabırsız bir aşk yaşıyoruz. Sen onlinemisin? Bana mesaj atma twittera yaz oldu mu? Nereye gittiğini haber verme ben senin nerede olduğunu foursquareden öğrenirim. Ne kadar psikopat olduk yah. Ben yapmıyormuyum sapına kadar yapıyorum. Teknolojinin internetin nimentlerinden yararlanıyorum. Rapor sistemine dönmüş ilişkiler aşkım şuradayım, aşkım buradayım, aşkım şey yapıyordum, hayatım burnumu kaşıyordum yeter uleyn . Olması gereken aşkım buradayım mesaj atamayabilirim merak etme olmalı tabi ki. Çünkü kadınlar arar, o telefon açılmaz kadın tekrar arar o telefon yine açılmaz kadın mesaj atar cevap gelmez kadın pusuya yatar erkek arar hayatım işim vardı kadın tırnaklarını çıkarır ya da alttan alır ya da ilişki biter . Bunlar şuanda saçma gelmiş olabilir size ama gerçekten tüm ilişkiler bunu yaşıyor neredeyse. İronik biraz da trajikomik olduk ilişkilerimiz laçka oldu ama bunun çıkar yolu sadece tek kelime güven. Güven zor kazanılmaz aksine kolay kazanılır aynı hızda da pat diye biter. Geri kazanılır mı güven derseniz her insan hayatın da bir kez affetmeli , ben affettim biraz sarsıcı bir durum sonuç ise belirsizdi ama ben tatlı bir sonuç aldım.

 Hayat insana ne verir bilinmez ya da insandan ne alıp götürür bilinmez. Hayat yıkıcı bazen de can yakıcı ama yinede çok güzel. İnsan sevdiği kişiyle olduğuna eminse ne sanal alem dinlemeli ne de mesafe bence.

 Bir gün uyandığınızda sevdiğiniz insanın öldüğünü düşünsenize? Kavgalar , tartışmalar , ayrılıklar , aldatmalar nerede kaldı puuuf uçup gitti.

 Mesafeler varsa arada arayıp sesini duyun  , mesaj attın varlığınızı hissetirin  , güzel güzel resimler paylaşın orada burada sanal alemi de işin içine katmış olursunuz hem ben buradayım mantığınızı da tatmin etmiş olursunuz bu sayede. En son olarak da kollanırızı açıp ona sarılıcağınız anı bekleyin daha fazla yapa bileceğiniz ne kaldı ki ilişkinize, kendinize ve ona zarar vermeden? Koyverin gitsin hayat planlanmadan yaşayınca güzel. Çat kapı sevdiğinizin gelmeyeceği ne malum?

OFFF OFFF.

 Bu mudur? Sanal alem aşklarımız ?
 Bu mudur? Mesafelere bakış açımız ?
 Bu mudur? Sapkın ilişkilerimiz ?

8 Şubat 2013 Cuma

Daldan dala uçtum içimi döktüm.

 Farklı yaşam tarzları , farklı eğitim durumları, farklı aile yapıları, farklı kişilikler , farklı şehirler ,farklılıklar farklılıklar. Dışarı çıkıyorsunuz yanınızdakinin kim olduğunu , nereli olduğunu , size nasıl davranacağını  ya da gerçekten insani duygularının olup olmadığını bilemiyorsunuz.  En basit örneği yakın arkadaşınızın yeri geliyor kim olduğunu bilemez o insanı tanıyamaz hale geliyorsunuz. EEee hayat diye söylene bilirsiniz ama hayat bu olmamalı.

 Şirinler gibi tek kalıp olsa dünya diye dilekte bulunsam birden gerçekleşse dileğim ah ah keşke. Düşünsenize huysuz olduğunu bildiniz insana ona göre davranırsınız ya da sinirli olduğunu bilseniz birinin gayet tatlı davranırsınız alttan alırsınız, Gargamel ile karşılaştığınız da ondan kaçmanız gerektiğini bilip yaklaşamazsınız bile , güçlü olduğunu bildiniz birine sığına bilirsiniz, süslü olsa karşınızdaki insan onunu ne sevdiğini ve ona ne alacağınızı bilirsiniz bla bla bla. Artık aşçı şirin çapkını canlandırıyor, güçlüyse pısırığı canlandırıyor , meraklıyı sümsük canlandırıyor oldu. Kısacası kimin ne olduğu belli değil.

 Bir gün ormanda kırmızı başlıklı bir kız dolaşıyordu masalının gerçek olması imkansız oldu. Ne orman var ne kötü kurt, Kırmızı başlıklı kız ormanda dolaşsa önce sepetini gasp ederler, sonra akli dengesini yitirmiş bir aile babası tarafından şiddet görür, az ilerde kırmızı başlığı kırmızı ilgi çekici diye tecavüze uğrar en sonunda hızını alamayan spor araba üstünden geçer bunu gören kurt kızı kurtarır.

 Ey insanlık diye başlayan bir vahiy mi iner yoksa ey yaratıklar diye mi iner belli değil. Ne babana ,ne annene , ne teyzene , ne kardeşine , ne eşine, ne arkadaşını , ne sevgiline ne de öğretmenine.. güveneceksin artık. Kanımca insanlar kendilerinden bile korkmalılar. Hangi canlı kendine zarar verdiğini bile bile 3 sn zevk için sigara içer ki ya da en şişkin damarını bulup kendini bir şırıngayla zehirler ya da sabahı elinde kadehle karşılar. Çok daldan dala uçtum farkındayım ama içimden Bu mudur dünya diyesim geldi.

Bu mudur? İnsanlar.
Bu mudur? Hayatsız bedenler.
Bu mudur? Lan dünya.

19 Ocak 2013 Cumartesi

Savruldum rüzgarda.

 İnsanların hayatlarını sürdüre bilmesi için bazı doğa olayalarına  gereksinimleri vardır . Yağmurun yağması sonucu olarak doğal yaşam kaynağımız olan suyumuzu oluşturmasına, güneşin 12 saate yakın günümüzü aydınlatıp , ısıtmasına , rüzgarın bitkilerin üremesine yardım etmesine, enerji  kaynağı olarak kullanılmasına heeep ihtiyacımız vardır. Bunlar ilkokul bilgilerimiz evet. Kabullenmek istemedim şey benim dengemi bozmaları :Yağmur yağdığında bunalıma giriyorum resmen. Kötü anılarımı hatırlayıp hatırlayıp ağlıyorum. Yağmur bereket demektir benim içinde burukluk. Rüzgar da beni benden alıyor saçımı oradan oraya savuruyor ya çıldırıyorum. Geçenlerde nasıl bir rüzgarsa bence kasırga küt 2  adım uçtum resmen savruldum . Annem dalga geçiyor ceplerine taş dolduralım uçma kuş gibi diyerek. aklıma da yatmıyor değil hani. Rüzgar demişken küçük kum tanelerinin gözlere, ağza burna kaçmalarını saymıyorum bile. Böyle anlarda rüzgarlığın günü kurtardığını söyleye bilirim. Bir kaç rüzgarlık önerisi olarak :

 Pull & bear da keşfettiğim içlerinden birini aldığım rüzgarlıkları önere bilirim. Spor giyinmeyi seven bayanlar için günü kurtara bilirler. Hem şık hem çok cici.
Converse'nin de bu sene için güzel rüzgarlık tasırımları mevcut:
Bir çok firmanın rüzgarlık çeşitleri mevcut benim dikkatimi çeken bu iki firmanın renkli rüzgarlık çeşitleriydi. Benim için idealler yeşilli, sarılı, morlu, fosforlu seçenekleri de mevcut stokların da tükenmeden alın derim  . En azından benim  saçlarımı oraya buraya savrulup insanları kör etme olasılığını yok ettiler:)

 Bu mudur? benim rüzgar nefretim.
 Bu mudur? benim rüzgar önlemim.
 Bu mudur? benim rüzgarlık seçimlerim?