16 Aralık 2012 Pazar

Dede sakalı.

 Ruh hali değişken olan bir insanım. Anım dakikama , dakikalarım saatime . saatlerim hiç bir zaman ruh halime uyum sağlamıyor. Şöyle ki : küçüçççük şeylerden çok tutkulu şekilde mutlu olurum fakat toplu iğne başı kadar şeylere adam öldürürüm , kıyamet kopsa çay içerim gamsızlıktan , dışarıdan ses gelse hırsız değil uzaylılar geldi sanırım .  Aslın da ben dede sakalına bile ( bana göre dede sakalı halk arasında; pamuk şekeri) mutlu olurum.
 Benim için dede sakalı demek şımarıklık yaparak babamın omuzlarından inmedim 2-6 yaş aralığım demek , pazarda annemle alışverişe çıktığımızda dede sakalına 'bakıcaaam' diye kaybolmam demek , dede sakalı demek dedişimin ananeşimin elinden tutup saatlerce gezmem demek. Her dede sakalı gördüğüm de helikopterle dünya turuna çıktığımı bile hayal edebilecek kıvama gelirim. Çocukluğumdan yaşlılığıma her pamuk şekeri gördüğümde ellerimi birbirine kavuşturup ne olur bana dede sakalı alalım diye çığlık atacağımı  bilerek yaşıyorum . Yaşattırıyorum yanımdaki her insana. Beni seven , dede sakalı alsın bana.

 Bu mudur? benim dede sakalından da olsa mutluluğum?
  Bu mudur? benim anlık mutluluğum?
  Bu mudur? benim kıyamet anlayışım?

27 Ekim 2012 Cumartesi

Savurgan biriyim.

 Savurganım. Para bulduğum zaman harcarım. Cebimde param olsun soluğu alışverişte alırım. Giymesem de alırım bir şeyler üstüme başıma.
 Çok büyük bir kalbim varmış gibi de hissettim an herkesi severim. Arkadaşım çoktur bu yüzden . Karşılıksız severim. Ohooo sevilmicek insanları bile seve bilen bir kalbim vardır. Kimse sevmez arkadaş grubumdan birini ben deli gibi sahip çıkıp severim. Sevgi konusunda da savurganım buraya bağlıcaktım.
 Zaman konusunda da savurganımdır hiç tereddüt etmeden paylaşırım. Bir arkadaşımın canımı sıkkın sabaha kadar konuşa bilirim onunla , teselli ederim , aklımca öğüt veririm en olmadı sarılıp uyurum. Sevdiğim insanla bir ömür geçire bileceğim zaman dilimini bana söyleseler şimdiden, planlayıp program edip uygulamaya koyarım. O kadar psikopatım.
 Aşk konusunda pek savurgan olamıyorum. Aşık olduğum insan bir benim olmalı bir benim yanımda olmalı istiyorum. Kısıtlayıcı değilimdir kısıtlanmaya da hayattttta gelemem hemen kanlı bıçaklı olurum ama aşk girince araya 'bana neler yapacağını söylermisin bugün' moduna geçiyorum. Antenlerimi açıp tehlikelere karşı gardımı alasım geliyor. Kim tehlike zili çalsa hem bana hem ona hayatı zorlaştırıyorum ya ben ya o kaybedinceye kadar. Genelde ben kaybediyorum ama gurura yenik düşemem sonuçta. Ben bir kerede aşık olmuyorum ki aynı adama defalarca kez aşık oluyorum. A dese a sına z dese z sine aşık oluyorum. Bunu bir kez yaşamış olsam da hala yaşıyorum. Hayatımda ki insana onlarca kez aşık oldum. Her ne yaşamış olsak da.   Her kim ne demiş olsa da . Aşk zor iş bir kere iki kişi arasın da sen ve o vardır; Ali , Fatma veya Hayriye ye yer yoktur. Yer olmadığı zaman aşk yaşanıyor ya gerçekten.Dünya renk cümbüşüne dönüyor zaman duruyor geriye kahkahaalar ve eğlenilen yer kalıyor. Seviyorum aşk da savurgan olmama mı az da olsa çünkü böylesi daha güzel.  Hayat anlamlı olduğunu gösteriyor. Bebeklikte olsan, gençlikte olsan , sevgililikte olsan hayat güzel oluyor. Kendim oluyorum , kendim olmayı da seviyorum. Biliyorum süper kahramanım da beni seviyor.
 Güven konusunda da savurgan olduğum aklıma geldi birden. Her önüme gelene pat güvenirim. Resmen, annem bana güven duygusunu pazardan almış. Hayatıma giren herkese güvenmeye çalışırım çünkü güven koşulsuz mutluluğu getirir. Eve gelen sucuya güvenmesem nasıl içe bilirim o suyu gönül rahatlığıyla? Arkadaşlarıma , aileme , iş arkadaşlarıma , sevgilime koşulsuz güvenirim kısacası. Bu yüzden çok kalbim kırılmış olsa da bir türlü akıllanmadım.
   Bu mudur ? benim savurganlığım?
   Bu mudur? akıllanmaz yanım?
   Bu mudur? aşkımın savurganlık  tanımı?

3 Ekim 2012 Çarşamba

Korkularım.

 İnsan korkularıyla  nasıl yaşar? Sevilmemekten korktuğum kadar hiçbir şeyden korkmuyorum. Hayatım da çok sevip sevilmediğim olmadı. Olursa ? Ya da olmuşsa?
 Ağlamak isteyip ağlayamamaktan da çok korkarım. Gözyaşlarım süzülmediğin de yanaklarımdan, sanki bir daha atmıcakmış gibi ağrıyor kalbim.
  Aşık olduğumda, aldatılmaktan da korkarım. Söz biter o anda, aşk biter , sevgi yok olur ve o gider.
 Yalan söylemekten de korkarım . Söylediğim yalanı unuturum, doğrusunu elbet söylerim çünkü  .
 Yaralı kalple yaşamaktan da korkarmışım. Her nefes alışımda içim yandığında anladım. Yaran kanar, o yanan ateşi söndürmez kanın ama daha çok körükler yaranı. Canın acır ama susarsın bazen. Susman gerekir. İçine atarsın sustuğun ne varsa. Söylersen yaranı bir açarsan leş sinekleri doluşur yarana bilirsin susarsın.
  Korkak mıyım neyim? Aslın da palyaçolardan da çok korkarım. Başı boş köpeklerden de. Hemcinslerimden de çok korkarım şeytan nefesi var hepimizde ne de olsa. Uyurken deprem olmasından da çok korkarım. Yemek yerken yemeğin  boğazıma kaçmasından da korkarım. Savaş çıkmasından da çok korkuyorum. Ailemi kaybetmekten de çok korkuyorum. Korkağım.
  İnsan korkularından uzak durmalı derdi dedem. Ama korkularımla yüzleşmem gerekmez mi?
 Bu mudur ? benim korktuklarım.
 Bu mudur? kendime eziyet ettiğim korkularım?
 Bu mudur? korkaklığım.

23 Eylül 2012 Pazar

Ah ah sonbahar.

 Sonbahar.. Bir çok ilişkinin bittiği , bitten ilişkilerin yeşerdiği , yeni aşkların başladığı , göçmen kuşların oradan oraya göç ettiği , öğrencilerin yuvalarından uçtuğu , havanın soğuk gri bir hal aldığı , sokakların sarı kahverengiye büründüğü bir mevsimdir.
  Neredeyse bir ayını arkamızda bıraktık sonbaharın.. Etkisini yeni yeni belli etmeye başladığı da aşikar. Artık ne kışı kış gibi yaşaya biliyoruz ne de yazı yaz gibi sonbahar da ilkbahar da geçiş mevsiminden daha çok bütünleştirici mevsimler olmaya başladı.
 Benim çok sevdiğim bir söz vardır. 'İlkbahar  da başlayan aşklar sonbahar da son bulurlar.' Ben bu söze ne kadar çok inandım yıllarca.. Ne kadar inandıysam da çevrem de hep gözlemledim. Şimdinin modası sonbahar aşkları oldu. Canım dostum aşık oldu , kardeş kanım aşık oldu .. Ee ben affetmeli delisiyim. Bu söze inancımı kaybetmekte istemiyorum. Karşı bir söz değil dayanak olarak 'Sonbahar da başlayan aşklar, son bulmazlar.' desem olmaz mı sanki? Olur olur çok da güzel olur bence. Hem sözümü çürütmemiş olurum hemde canlarımı üzmemiş olurum. Bakalım çevremde ki ilişkiler bu sözümü doğrulayacak mı?
 Sonbaharı sevmezdim aslında.. Yağmuru sevmem , hep ölümü hatırlatır bana, kaybettikleri mi.. Yağmurun suçunu sonbahara yükledim yıllarca. Rüzgarı severim aksine. Beni sokak sokak gezdirir. Saçlarımı neşelendirir. Dökülen yaprakları var bir de ağaçların .. Yeniden doğuş için hazırlık mevsimi..
 Sonbaharı sevmeye başlamışım aslında...
 Bu mudur? benim sonbahara bakış açım.
 Bu mudur? sonbahar inanışım.


7 Ağustos 2012 Salı

Melektim.

 Susmayı bilmeli bazen. Uzaktan seyretmeli hayatı. Afakanlar bassa da , her gece ağlayarak uyusa da tek sarıldığı varlığı yorganı olsa da susmalı. Zordur susmayı bilmek. Öğrenmek.
 Güçlü durmak değilmidir her darbede ayakta kalmak? 
 Var gücünle hayatta kalmak zordur.
 Düştüğünde yanında durucak kişiler yoksa yalnızsındır. 
 Düştüğünde yanında duruyormuş gibi yapıp çekip giden insanlar varsa salaksındır.
 Hala keşke yanımda olsa dediğin insanlar varsa acizsindir.
 Birini deli gibi sevip piç gibi ortada bir başına elleri bomboş , gözleri yaşla kalmışsan bitmisindir.
  
 Çok saftım. Polyannacılık oyunum vardı benim. Ön gitti, arkayı kurtardım diye sevinirdim. Salaktım. Büyüdüm. Gördüm yalanı , aldatmayı , aldatılmayı , mutsuzluğu.
 Mutluluğu bulamadım hala. Düşünüyorum mutlu oldum mu hiç? diye . Olur gibi oldum. Biliyorum artık ben hiç sevilmemişim. Biliyorum artık kimseye tam aşık olamamışım. Olsaydım eğer 'o' hala benim olurdu. Gitmesine izin vermezdim. Gitmezdi ki zaten. 
  Bitmiş,gitmiş davanın yası tutulmaz derler. Hiç ağlamadığım sonlarım oldu benim. 
  Melektim ben. Boynumda ki kolye gibi kanatlarım , başımda halkam vardı. Halkamı gidenin boynuna astım ki geri arkasına dönüp bakamasın diye. Bakarsa dayanamam. Kanatlarımın da birini kopardım bugün gömdüm bir güzel de bahçeme. Diğerini hala saklıyorum uçmaya çalışsam uçamam, yarımım çünkü . Saklanmaya çalışsam kanatlarımın biri yok. Uçsam gidenlerin yanına tek kanatla sevmezler beni. Beyaz yerine siyaha da boyadım bir güzel tek kalan kanadımı .. Ürksünler yaklaşamasınlar yanıma diye.
  Hem beni sevecek insan siyahıma beyazıma gelmez ki. 
  Ben bir melektim.. Artık neyim ben bile bilmiyorum. Bilen kimse gelsin alsın beni hayatına. Meleksem kanatlarımı taksın. Bebeksem pışpışlasın. Çocuksam bana balon alsın. Büyüksem iki fincan kahve alıp gelsin. Ya hiçsem diye korkuyorum.. 
  Bu mudur? Benim son kalan kanadım. 
  Bu mudur? Son çırpınışım.
  Bu mudur? Kalp kırıklığım. Saflığım.

1 Ağustos 2012 Çarşamba

Benim inandığım bir hikayem ve hayatı irdelemem var.

 Hayatı irdelemeye başladığım şu günler de ele aldığım bir konu; sevgilisiz hayat. Anacım benim sevgilim olamaz o kişi hayatım olur. Sabah uyanıyorum o , kahvaltı edicem pıtır pıtır yanına giderim , dersim biter pıtır pıtır yanına giderim , evden izin alırım pıtır pıtır ona giderim , konser olur yalvarırım ona götürmez , dışarı çıkıp eğlenmek isterim o istemez çıkamam , arkadaşlarımla görüşmek isterim nezaket gereği onu da çağırırım , uykum gelir onun uyumasını beklerim  ne bileyim sıkıntım olur ona söylerim , ona ağlarım , ona kızarım ,ona triplenirim . ona bağrırım , ona gülerim falan filan. Benim sevgilim olursa böyle psikopat olurum ben.
 Sevgilim yok hayat benim. Uyanırım işeme giderim , dersime giderim , arkadaşlara hadi go kard gidek mi ya hadi be yavrum derim atar kafa giderim , hadi hadi çıkalım bu akşam dedikodu yapalım derim yaparım , otururum bi yere mal mal ona buna bakar yorum yapar gülerim saatlerce , görüşemediğim insanlarla canlı ciğerli olurum bir günde , istediğimi giyer , istediğimle görüşürüm , eve çıkarım , şehir dışana giderim , kız kıza tatile giderim , canım ister 22.00 da canım ister 05.00 da uyurum bunları keyfim bilir. Ben bilirim.
 Dünyam küçüktür benim. Evim , işim , arkadaşlarım , derslerim ve ailem vardır sadece benim için. Hayatıma dahil olucak kişide bana ayak uydurucak biri olmalı. Hadi yoga yapalım dicem çat önüme mumlarımı , tütsülerimi koyup camları kapamalı , uçurtma uçaralım mı diye sorduğum da  rüzgarlı günü bulup uçurtmamı hazır etmeli , bisiklet sürelim baştan sona şehri gezelim dediğimde hadi hadi diyip beni gaza getirip benimle şehri turlamalı , sıkıldım ama ben dediğimde bana istanbul ,izmir ankara gibi şehirler sayıp bilet almalı . Ne bileyim ben böyle ben çok şımarık olup bebiş gibi konuştuğum da benimle bebek olmalı , ağladığımda benden önce gözleri dolmalı , komik bişey olduğunda benle aynı anda gülmeli , şarkı söylediğimde bana eşlik etmeli , benimle alışveriş yapmaktan zevk almalı, benimle herşeyi paylaşıcak kadar cesur olmalı. Olmalı da olmalı. Aslında bunları sıraladığımda çok şey istermişim gibi görüne bilir ama küçücük bunlar , bir ilişki de olması gerekenleri istiyorum. Olması gereken bu çünkü.
 Yalansız kimse yok. Herkes çekip gidebilir. Aldata bilir. Sırrı olabilir. Parasız olabilir. Zengin olabilir. Gamsız olabilir. Duygusal olabilir. Duygusuz olabilir.
 Herşeye rağmen herkes sevebilir , aşık olabilir , güvene bilir ve birlikte olabilir.
 Bir hikaye duymuştum; insanlar çift yaratılırmış ve dünya ya eşinizin ruhunu bulmaya gelirmişsiniz . Bu ruh öyle birinin içine yerleşirmiş ki o ruhu bulduğunuzda tüm eklemlerinizin bir puzzle gibi birbirine yerleşirtiğini anlarmışsınız. Artık bir bütün olurmuşsunuz. Tanrı , Adem ve Havva'yı da çift yaratmış yasak elma onları ayırıp dünyaya gönderdiğinde, Tanrı da onları dünyada ayırmış. Tanrı onlara ceza vermiş yıllarca birbirlerini aramışlar ve sonunda bulmuşlar..  Bu hikayeye çok inanırım. Bir gün o boşluklarımı tıka basa doldurucak birine aşık olucağıma inanırım.
 Bu mudur? aşkın hikayesi.
 Bu mudur? benim aradığım hayat.
 Bu mudur? sevgilisiz hayat.

28 Temmuz 2012 Cumartesi

Falcım var benim.

 Fallar fallar.. Çok inanırım . Çok da güzel bakarım hani. Geçen haftalarda bir falcıya gittim hani şu cafelerde olur ya öyle bir yer, daha önceden de gitmiştim tanıyorum kadını da. Yabancı uyruklu çok tatlı bir hatun. İlk görenler ürküyor ama alışınca çok sevecen geliyor. Tasviri bırakıp konuya gireyim.
 Almışım yanıma arkadaşımı tin tin girmişiz cafeye direk kasaya gidip dedim : ben fal baktırcam deli gibi ihtiyacım var. O falcı kadın buraya gelecek havalarındayım . Tarot mu , kahve mi dedi garson . Tarot baktırmıştım 8 - 9 ay önce hepsini pat pat pat bilmişti kadın dedim bu seferde kahvemin içinde kaybolsun kahve kahve istiyorum diye cırladım. İçtim kahvemi gittim yanına kadının sarıldık öpüştük napıyorsun ne ediyorsun faslını geçelim derken kadın tutturdu sana kahve bakmam ben Türklerden öğrendim sen tanıdıksın gel tarot bakayım dedi yine. Başladı kartları karıştırmaya karıştırırken çat çat senin hayatında şöyle olmuş böyle olmuş yok şu üzmüş şü güldürcekmiş falan derken kadın bana hayatımı anlattı resmen. Bir mutluluk delisi oldum. Nasıl mutlu etti beni nasıl da nasıl. Anlatamıyorum şimdi gerçekleşsin diye totem yaptım çıksın anlatıcam valla tutamam içimde.
 HEE heyttt fallara kaldı işim, gücüm ,aşk hayatım. Bu mudur? kaderin bana revası fallara mı kaldı kaderim kısmetim?

26 Temmuz 2012 Perşembe

40 derecelik kıskançlık.

 Havalar bunaltıcı hale geldi. Cehennem sıcakları mı , çöl sıcakları mı , sarı sıcaklar mı ne sıcağıysa sıcağı insanı eritip mum kalıbı haline getiriyor. Klimaymış , cam kapı pencere açayım da ceyranda kalayım çarpılayım da desen ifla olmayan bir sıcak var şu günler de ülkem de şehirimde.
 Bu sarı sıcaklar da öğlen 12 de bile  insan ahtapot gibi sevgilisine  sarılıp gezer mi ya hiç. Olanı var olmayanı var muhabbetini de  geçtim , insan zaten hortumla ıslatılmış gibi sırılsıklam oluyor hele ten tene değdirenler ne hale geliyorlar hiiiiiç anlamıyorum. Geçen gün klimanın altında otururken bile yapışmışım koltuğa çöp balığı gibi vitrine doğru gözüm kaydı annnnnam bi de ne göreyim çocuk ölüyor terden 5 litre ter kaybetmiş zaten kokuyodur da eminim, kız yapışmış sinek gibi çocuğa ıhhhhh bırakmıyor sanki bıraksa kapacak etraftaki kızlar. Yazık ya valla yazık kızın kolundan tutup hey kendine gel bu sıcakta pişik olcaksınız bi rahat ver zaten şu tipi senden başka kimse kol çantası yapmaz dicektim vazgeçtim. Çünkü bilirim kapılır yanımdaki kaptırmayayım korkusu nasıl bir illet kıskançlık verir insana.
 Bu mudur ? aşkın , sevginin, kıskançlığın bedeli 40 derecelik havada ahtapotlar gibi sevgilinle ter kardeşi olmak mıdır? Eyvahlllllar olsun .

21 Temmuz 2012 Cumartesi

Aldatmak hastalıktır.

  Ben aldatılan biriyim.. Çoğu kişinin başına gelen bir hastalık türü denmeli bence aldatılmaya. Hastalık diyorum çünkü yalan da aldatmaktır, hayatında ki insana rol yapmakta aldatmaktır , başka biriyle mutlu olmakta aldatmaktır , ilişki yaşamakta aldatmaktır.
 Aldatmanın binbir türlü hali vardır. Aldatıldım hala yaşıyorum hemde çok da güzel yaşıyorum. Sabah kalkıyorum aynaya bakıyorum vay bee ben de aldatılcak insanmıydım diye söylenerek makyaj yapıyorum ( mutluluk boyalarım sürüyorum) pembe gözlüklerimi takıp pıtır pıtır işe gidiyorum. 10 saat mutluymuş rolümü yapıp görüşmedim insanlarla görüşüp vakit öldürüyorum. Her bana ilgisi olan erkek görünümlü ucubelerden yan yan yengeç gibi uzaklaşıyorum. Neden neden? Çünkü yeterince yordu beni insanlar. Sonra eve gelince pestilim çıkmış olduğu için yorgunluktan pat uyuyorum. En güzeli de buymuş ya. Kafa rahat aman aldatı mı ? Aldata bılırmı ? Ay napıyor ? Hala beni seviyor mu? Şimdi kime dokunuyor derdim yok.
  Her aldatan kişi pişman olur bilirim . Ne pişman olursun ki? Adam gibi çek git kardeşim. Adam olsan aldatmazsın. Hadi aldatın bak hadi diyorum. Gözümün içine soka soka yapmazsın bari. Sonra: ' Ay pişmanım sadece arkadaştım. Ben hiç kıyarmıyım sana , bize böyle bişey yapabilirmiyim. Aslında sen beni çok bunaltmıştın nefes almak için ayrılalım dedim. Yok seviyorum, yok aşığım . ' tırttttt sana tırtttt.
  Uzun lafın kısası aldatmıcaksın kardeşim. Tamam aldattın pişman olmucaksın. Sende aldatıldın arkanı dönüp bakmıcaksın. Bir kere biterse bir ilişki tekrar istersen ağzınla geçtim başka biryerlerinle kuş tut o ilişkiden hayır gelmez. Seven insan aldatmaz. Aldatan insan sevmez , sevişmez kimseyle, kimseyi sevip sarmalamaz, seni seviyoruuuuuum demez.
  Geçmiş olsun paramparça kalmış , aldatılmış insanlara , üzülmeyin bu bir hastalık.

22 Mayıs 2012 Salı

Önyargılarım ve ben.

 Vurdum duymaz, gamsız, yavaş, rahat, işlevsiz insan aman da aman çok cool olamadım bir arkadaşım ben. Aksine dinamik, yerinde duramayan, bıdı bıdı konuşan, kıskanç , heyecanlı , kımıl kımıl , pıtır pıtır oldum hep. En büyük kusurum da tanımadığım insanlara karşı önyargılıyımdır.
 Hele ki sevdiğim , canımdır o benim dediğim insanın hayatında tanımadığım bir kişi yer kaplıyorsa eyvaaahh gel sen bende ki telaşa. O insan kesin kötüdür, potansiyel katildir, arkadaş yada sevgili hırsızıdır en olmadı cadıdır , büyücüdür. Ne hastalıklı beynim varsa karşıdaki insanı tanımadan kurar da kurarım. Bu huyumu seviyorum muyum? hayır. Genelde pişman olurum tanımadan sapkınlık yapıp saf saf kurduğum için.
 Tanışma aşamam o insanla çok streslidir önce buz gibi bir hava yaratırım . Bu duygularımı söndürüp düşünmemek içindir . Sonra o yanıma ya da yanımıza gelir başlarım süzmeye. Ne giymiş? Ne takmış? Nasıl ses tonu var? Nasıl konuşuyor? İnsan mı? Yaratık mı?  Çirkin mi? Güzel mi? Nasıl oturuyor? Nasıl kalkıyor? Kaç saniye de bir gülüyor ? falan da filan. Gözlem manyağı olurum. Sonuç : pişman olurum karşımda ki insan bir anda melek olur ben o kadar kötü düşünceler barındırdığım için şeytan olurum. Allahım kahrolurum birde dünyalar tatlısıysa. Yok düşüncelerimde ki gibi şeytan, cadı , mendebursa vay haline onun. Ay çok mu anlamsız bu dediğin. Sende haklısın insan bu halde yaşamak istemez gibi düşüncelerimi düşüncelikten çıkar dilimden zehir gibi akı verir. Rahat vermem güldürtmem. Somurturum, laf sokarım çaktırmadan iş atıp ters köşe yaparım. Ne pis insan olurum bir ben bilirim.
    Bu mudur yani benim en pis yanım? önyargılı halim mi?

15 Mayıs 2012 Salı

Tırnaklar rengarenk .


 Oje merakı m.ö. 600'lü yıllara dayanmakta. Tabi bu merak kınaya kadar da uzanmakta. Bilindiği gibi kına hem elleri beslemekte hemde tırnaklara renk vermektedir. M.ö. 3000 li yıllarda mısırlıların kınayı kullandıklarını ellerini ve yoğun bir kıvamda tırnaklarını boyadıkları bilinmektedir. İlginç olan ise m.ö. ki tarihlerde kınanın ve ojenin mısırda ki firavunlar ile Çin deki hanedanlıklar tarafından kullanılıyor  olmasıdır.

Yakın tarihlere gelirsek 1800'lü ,1900'lü yıllarda kırmızı ve borda ojelerin statü belirledikleri ve üst tabakayı işaret ettikleri söylenir. Soluk renk ojelerin daha çok alt tabakadan insanların kullanılmasına izin verildiği de söylenir. 
 
 Günümüzde ise genelde her genç kızın ve kadınların neredeyse makyaj malzemelerinin 4\1' ni ojeler oluşturmakta. Bende bir genç kız olduğum için makyaj masamın yarısı ojelerimindir. Her renkte hatta 1 renkten 2 tane hatta 1 rengin 5 ton açığı 5 ton koyusu mevcuttur. Napıyım yani her üretilen kıyafetin renkleri aynı mı ki benim ojelerim standart renk olsun. Takıntımda vardır sürdüğüm bir renk çok hoşuma giderse her gün silmek pahasınada olsa tekrar tekrar sürerim. Neden mi? çünkü ben bir oje delisiyim. Ne öyle boş boş tırnaklar, eciş bücüş geliyor bana. Şöyle süreceksin en kırmızısını ojenin ama tam da o kırmızıya uygun rujunu sürüp çıkıcaksın evden salına salına heeee heeey önene ne gelirse devirirsin o hava ile.
 Var ol ojeyi bulan insan, var olun bugüne ojeyi taşıyan insanlar, var olun günümüzdeki oje markaları. Bu mudur ? yani benim takıntım oje mi? 

7 Mayıs 2012 Pazartesi

Öfkem insanlara.

Yok öyle üç kuruşa beş köfte bu dünya da hele ki bende hiç yok. Anlamıyorum bazen insan oğlunu . Seversin, değer verirsin ,dostum dersin, arkadaşım ,canım ,ciğerim, kuzu sarmam dersin çıkar tepene pisler. Damarıma basılınca ne çirkef ne soğuk ne kazulet olurum bir beni tanıyanlar bilir. Seversem sarıp sarmalarım göz bebeğim gibi bakarım . Bir de soğumaya başlarsam ohooo oooh kimse tutamaz beni siler geçerim. Damarlarımda ki kanda var benim bu tanımamazlık insanı bir kere sildim mi. 
 Çok yakın bir dostumdan beklenmedik bir kazık yiyorum. Benim abartmamdır belki kazık değildir ama bana değeni, bir ben bilirim çuvaldız mı kazık mı olduğunu. Doğum günüm de yanıma gelmezler, dedem hastalanır geçmiş olsun demezler, bunalırım arayıp sormazlar sorsan ben suçluyum . Peki neden? Çünkü tuğçe arar hep insanları . Bir süre sonra gına geliyor hep ben hep ben, yeter ulayn diyorum yakıp yıkıyorum ortalığı. 
 Sevmiyorum kendimi bazen her önüme geleni içime soktuğum için , neysem oyum aslında kafamı kuma gömemedim asla. Kimseye kızmamam lazım belkide , zırhımı açmamalıyım kimseye.  6 7 yıl birine güvenip dostum diyosun da ne oluyor? yine zamanı gelince ilk o vuruyor seni sırtından. Öfkem, kızgınlığım geçici olsun çok isterdim . Herkese yalandan güvenip sahte sahte 'Aaa merhabalar efendim nasılsınız ?' ' Ay bende iyiyim. Hahahaaha hadi ara beni de görüşelim yavrum öpüyorum' diyen insanlardan olamadım için insanlara bu kadar kızgınım.
 Kinim var insanlara daha kaç yaşındayım bir gün yüzü göremedim şu arkadaş denen mahlukatlardan . Bu mudur ? Benım kaderim kuruşları sayılı olan insanlara altından değer biçmem.

6 Mayıs 2012 Pazar

Takıntılı bir okuyucuyum .

 Okumayı seviyorum. Bıraksalar beni günlerce romanların , öykülerin, tarih kitaplarının içinde yaşarım .
Son dönemde Okuyan us yayınlarının çıkardığı dizüstü edebiyatı serisine takıldım kaldım.
 Farklı bir seri aslın da farklı yazarların sosyal medyada , sosyal ağlarda yer almış tanınmamış ya da tanınmış isimlerin yazdığı yazılar ile ilgi çekip, hayatlarını ya da çevrelerinde ki hayatları anı ya da günlük biçiminde yazmalarından oluşuyor. Şimdi ye kadar 3 kitabı okuya bildim . Akıcı ve sürükleyici elinize aldığınızda bir günde bitiyor. Hayatın içinden sizlerin arasında sanki kardeşiniz, arkadaşınız hatta sizmişsiniz gibi karakterler. Of beaa ne soktu lafı vay beee haşifteye bak hiç tahmin etmezdim diye bileceğiniz olaylar kişiliklerle dolu.
 Kitaplar başka başka yazarların ama içerik aynı hayat, aşk, eş, dost, iş gibi klasik konular . Olağan üstülük yok sanki yanınızda yazar sizinle dertleşiyor gibi.
 Bazen diyorum bu kadar okuyup yazara , kitaplara bağlanmak hastalıklı bir durum çünkü; sinirleniyorum sevdiğim karakterlere yapılan saldırıdan dolayı ,olayları sanki ben yaşıyorum, ben kavga ediyorum, ben seviyorum, ben ağlıyorum . Kısacası yaşıyorum okuduğum kitapları. Ben okulda da böyleydim tarih çalışırken İstanbul'u ben fetih ederdim , tekerleği ben icat ederdim . Edebiyat çalışırken nedim bendim kasideleri ben yazardım . Aruz kalıpların da ahengi ben sağlardım .
 Bu mudur ? okumanın bana verdiği sonsuz haz kendimi sıfırlayıp karakterlere hapis etmem mi?
 

2 Mayıs 2012 Çarşamba

Yüksek çiviler.

 Yüksek topuklar üzerinde gün bitirmek zordur. Zordur o 10 cm ince , kalın sopaların üzerinde cambazlık yapmak. Canın yanar ,ayağın kanar da söyleyemezsin kimselere. İçin ağlar da dudakların güler insanlara. Kimi zaman bir pamuk yetişir imdadına kimi zaman bir yarabandı.

 İğne batsa kıyameti koparan kadın milleti o tahta çivilerin , sopaların , oklavaların üzerinde sesini çıkarmadan dimdik yürür .Amaç : Hayata insanlara ben güçlüyüm pozu vermektir , dimdik durmaktır çünkü. Ya da başka bir açıdan 1.64 lük biri 10 cm topuklu ile 1.74 lük olur ve dünya ya hükmeder. Kendinden kısa olanlara artık tepeden bakmaktadır, düz ayakkabılarla kısa olduğu boyları sevgililerinin boyuna yaklaşmaktadır , sinir olduğu insanlara ben burdayım demektedir vs vs.
 Öz güven 10 cm'e sığdırılmaz tabi abartıyorum. Abartıyorum çünkü bende o çivi cambazlığı yapanlardanım . Evden topuklular ayağından çıkıp topuklular elinde gelenlerdenim. Bende bir kızım ben de bir asil görünme tutkunuyum.
 Yine de topuklu ayakkabı bir aşktır , tutkudur , özlemdir , candır can. Canımızı yakar yine de vazgeçmeyiz. Biz kadınlarız , kızlarız , hanımlarız acıyı sek içeriz. Peki bu mudur acılarımızın dermanı bir avuç pamuk , bir avuç yara bandı mı?
   

1 Mayıs 2012 Salı

Korku insanı tüketir.

 Korku insanın hayatına hükmeden bir duygudur. Her insanın hayatında kaybetmeye korktuğu kişiler eşyalar, duygular, hayaller ,inançlar vs vs vardır. İnsanlar korkularını içinde taşımaya devam ettikçe küçülür dünya da.  Git gide yok olmaya başlarlar. Bazen de yok olurlar ama bunu çok sonra fark ederler; aylar sonra belki de yıllar sonra..
 Tükenmek kolaydır korkularla , peki yüzleşmek kolaymıdır?
 Korktuğun insanın karşısına geçip bağırmak ,içini dökmek ,seni anlamasını beklemek bu kadar zormudur ki? Anlamayıp sayıp sövüp çekip gider mi , kırarmı o yıllarca kırmasın diye uğraştığın kalbini.
 Bir saate bu kadar değer verirsen ne olucak? Yıllarca su kaçmasın diye bakmışsındır gözün gibi ama boş bir anına gelip kolunu uzatı vermişsindir suya. Artık tik tak  tik tak çalışmıyordur. Camına vurduğunda alışık olmadığın buğusu , su damlaları yok olmuyordur. Korktuğun başına gelmiştir , bozulmuştur çok kıymetli saatin. Eskisi gibi koluna her baktığında değil artık sadece günde 2 kere zamanı doğru gösterecektir.
 Gerçekleşmesini istediğin gırla dolu hayalin vardır. İş hayatınla ilgili , özel hayatınla ilgi , derslerinle ilgili , sosyal yaşantınla ilgili vs vs. Bitmek tükenmek bilmeyen hayaller kurarız sonra gerçekleşmesi için uğraşırız yada sadece bekleriz, aksi olmasından da korkarız. Korkarız çünkü eğer ümidi olmazsa insan yaşayamaz fakat hayalleri gerçekleşmezse de yaşayamaz.
 Yaşamda bu kadar şeyden korkarken nasıl biz kalabiliyoruz . Hayat bu mudur? Korkularımızla yaşamaya çalışmakmıdır ?


30 Nisan 2012 Pazartesi

Potansiyel işsizim ben.

 Büyük hayaller ile üniversiteye hazırlandım. Üç senelik bir emek ardından tam olarak istemesem de ösym nin bana uygun gördüğü benimde 1. tercihim olan iktisat bölümüne yerleştirildim. Memnunmuyum evet memnunum çünkü farkında olamasam da karakterimler ölçüsen bir bölüme yerleştirilmişim . Fakat ne hikmet ise benim memnun olduğum bölümüme herkes muhalefet: kızım hukuk okusaydın, yavrum mezun olunca iş olanakları geniş ama bir çok işsiz var, kuzum ya kpss zorlar insanı o yaşlarda. Sizene kardeşim ben memnunum diyemiyorum çünkü haklılar ben bir potansiyel işsizim.
 Her sene yurdumun bir çok üniversitesin de benim alanımda yetiştirilmiş , eğitim verilmiş ve işsizler ordusuna komutlandırılmış meslekdaşlarım olucak. Piyasaların belli bir emek talebi var ama yurdumda üst derecede emek arzı var. Herkes her şeyin farkında ben de . Tek cevabım var bende kendimi biliyorum arkadaş istersem olur. İşimde olur, kariyerim de olur , eşim de olur . Çok hayal perestim farkındayım ama eğer hayallerim olmazsa yolun başında pes ederim. Bunun farkında değil kimsecikler.

 Bu mudur? İşsizlik korkusunun çaresi. Hayaller mi?